Multimedya;
Kaan Boşnak - Yorgunum ve Ağrılar.
Keyifler nasıl, umarım iyisinizdir.
🍷
3. Bölüm: "Çocukluk Hatırası."
Ay sırtını güneşe yaslasa, evrenin bir yanı gece bir yanı gündüz olsa, bir tarafı üşüse bir tarafı yansa; hangi tarafta olmayı seçerdim? Ben yandığımdan yakmayı severdim. Güneş olurdum, Ay'ın sırtı ise tam sırtıma, kaburgalarımın boşluğuna gömülürdü. O ise Ay'dı. Sırtı bana yaslı, geceyi aydınlatan. O yakmayı bilmiyordu, bu sebepten bana muhtaçtı. Ben geceyi severdim, bu sebepten ona muhtaçtım.
Ben yaraydım, o yaramın üstüne işlenmiş dikişti.
Birbirimize ihtiyacımız vardı.
Az evvel uçurtması yere çakılan küçük kız, dizlerini döve döve ağlarken; bir yerlerde ilk kelimelerini sökmeye çalışan başka kız çocuğu sevinçle el çırpıyordu. Hep ilk seçenek olarak kalacaktım. Hep dizimi döve döve ağlayacaktım. Boynuna bir idam ipi geçirilen hayatım, az ötemde sallandırılırken, kalbimden boğazıma kan uzandı. Ağzıma dolandı, midem bulandı.
Altı yıl evvel tam bacağından vurarak koşu hayatını bitirdiğim adamın intihar ettiğine inanmış, bu inançla belki bir parça huzur bulmuştum. Lakin o tanıdık yabancı tekerli sandalyesinde, orta yaşlı dinç yüzüne kondurduğu abartılı ve süslü bir tebessüm eşliğinde, afiyetle yemeğini yiyordu. İstemsizce bir adım geriledim, Duman Alanguva'nın gözleri o noktaya kilitlendi. Sanki önünde girmek istediği bir kalbin yüzeyi vardı, o yüzeyi çatlattığında kalbe giriş izni alacaktı.
"Ölmesi gerekiyordu," diye konuştum, göğsümdeki parmaklıkları yaralı avuçlarla sökmek ve tam bağrına saplamak istedim. "Bana öleceğini söylemiştin. İntihar etmesinin daha acizce olacağından bahsetmiştin."
Omuzları gerildi, saçları saatlerce kanat çırpan bir kuşun tüyleri kadar dağınıktı ve hoş çene kemikleri iyimserliğe sırt çevirmişti. İri elinin parmaklarını ensesine yaslayıp, ense kökünü ovarken, aniden bir diğer elini bileğime geçirdi. "Hop, ne oluyoruz?"
Beni cezası biçilen masadan uzaklaştırırken, "Sesini kıs," diye uyardı, bir kadavra kadar içi geçmiş sesi; saça dolanan nasırlı eller gibiydi. "Gözlerim var, görüyorum. Orospu çocuğu sıkmamış kafasına, ihtiharların en güzelini o hak ediyordu."
Şık resturantın uç noktasında bir yemek masasına yanaştığımızda, çıplak bileğime dolanan kemikli parmakları tenimi yakmaktan caydı. Sandalyeyi çekti ve ani bir manevrayla kendisini o sandalyeye yığdı; ona, pervanesine balon bağlanmış bir uçağa bakar gibi, hayretle baktım. "Otursana Mahşer."
Cehennemden çalınmış bir odun ateşi avuçlarıma bırakılsaydı, hiç düşünmez ve onu şuracıkta küle çevirirdim. "Ne saçmalıyorsun?" Diye tısladım, sesim bir yılanın ürkütücü halini andırıyordu.
Yemek masasının üstünde duran cam kadehi yakalarken, parmaklarının çekiciliği gözlerimi doldurdu. "Kural 1; sakin olacaksın." Kadehin duruşu, bir katilin kabzasını çektiği silah gibiydi. "Kural 2; kural ihlali yapmacaksın."
Avuçlarımı masanın pırıl pırıl parlayan cam yüzeyine yasladım ve belimi hafifçe bükerek ona doğru eğildim. Beremden idamı verilen saç tellerim yanaklarını teğet geçerken, "Kural 3; Ben canım neyi isterse onu yaparım," diye fısıdadım, sesimde açılan yarığa zihnimde çalan müzik kutusunden bir müziğin notaları ekildi. O yarık zihnimin büyüsüne boyun eğdi. "Bana emir verme. Ben senin piyonun değilim, sakın boyun eğerim sanma."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞ KEFENİ.
Teen Fiction"Ah, saçları; ölümü üzerine giyinip boğazıma sarılan saçları." Tenlerinde ateşten bir mızrak, ruhlarda yanığın asil dumanı. Alınan her solukta, almaya yemin içilen canlar vâr oldu, canlar ceset oldu. Her ceset, kanlı parmaklarla açılan mezara idam e...