9. Bölüm: "Mezar Çukuru."

86.3K 5.1K 8K
                                    

Multimedya;

Fatma Turgut, İlkbaharda Kıyamet.

Geldik. Şarkıyı dinlediğimde bana hikayeyi anımsattı... Dinlerseniz beni anlayacaksınız ;)

Yorumlarınızı bekliyorum. Ne hissettirdiğiyle, ya da hissettirip hissettirmediğini bilmek isterim.

9. Bölüm: "Mezar Çukur."

Hadi! Söndür bu ruhun ışıklarını, yakmak için daha güzel bir gezegen keşfedelim.

Dili lâl olmadan önce duy, ruhunun kor kuyulardan yükselen ninnisini. Seni uyutmasına izin ver ki, uyandığında hâlâ sana seslenirken duyabilesin ruhunu. Zira ninnisine sağır olursan; dili lâl, sırtı sana bilenmiş bir bıçak olur ruhun. Ve kendi içinde sana doğrulmuş bir bıçak taşıdığın müddetçe, kaburgaların ölümle tehdit edilir.

Ölen ve ölüme hazır kaburgalara inat,

Ruhunun dili lâl olmadan, son ver ellerini kulaklarını örtmeye.

Sana sadece ruhun yardım edebilir.

Bugün günlerden cumartesi,

Onun yanında uyandığım ikinci sabah.

Geceden bu yana aynı pozisyonda kalarak uyuşan bacaklarımı rahatsızca kıpırdatırken, hoşnutsuz bir homurtu döktüm. Kalçalarımdan ayak bileğime kadar uyuşmuştum. Arabanın arka koltuğundaydım, Duman ön koltukta uyamaya devam ediyordu. Üç veya beş dakika önce, belki de dörde az kalan uyanmıştım. Lüks araba hâlâ deniz kıyısında, sahilden yükselen kokuyu duyumsayabileceğim bir noktadaydı.

Üstüme, üşümemem için örttüğü ceketini parmaklarımla yakaladım ve arabanın zeminine fırlatarak dudaklarımın tek bir çizgi halinde gerilmesine izin verdim. Üstümdeki elbise dizimin üstüne tırmanmıştı ve kollarım belime dolanarak göğüslerime baskı yaptığı için, göğüslerim bir hayli belirginlik kazanmıştı. Ensem nemlenmişti. Köprücük kemiğimden göğüslerimin arasına akan ter damlasını hissettiğimde, bir duşa ihtiyaç duyduğumu anladım. Bu saatte evde değil de bu adamın arabasında olduğumu anımsadıkça, benliğime duyduğum öfkenin damarlarına, fazla doz narkoz vurduğumu hissediyordum.

Yanağımı deri koltuğun yüzeyinden kaldırdığımda, saçlarımın ağır yükü de benimle birlikte doğrulmuş ve omuzlarımdan kalçama doğru dökülmüştü. Sırtımı tamamen doğrulttuktan sonra, elbisemin uçlarını yukarıya doğru çekiştirdim ve elbisenin izin verdiği kadarıyla gerdanımdaki biriken nemli sildim. Arabanın içi sıcak olduğu için bu kadar terlemem normaldi. Kabahat onundu! Arabayı bu kadar ısıtmak zorunda değildi. Elbise, bu hareketimle birlikte kalçalarıma kadar sıyrılmıştı ve az daha kıpırdandığımda kırmızı dantel çamaşırımın görünmesi zor değildi. Gözlerimle gerdanıma bakmaya çalışıp, aynı zamanda boynumdaki nemi kurularken, kara vadinin ırmaklarından oluk oluk aktı sesi. "Bu ne doyurucu bir manzara?"

Verdiğim tek tepki, boynumu silmeye devam etmek oldu. Bakışlarından uzattığı tırpanları bedenime saplıyordu ve o tırpanın keskin dişlerini çok net hissediyordum. Bakışlarım donuklaştı. Sakin bir ses tonuyla, "Bir manzaradan daha fazlasıyım," dediğimde, parmaklarım boynuma tırmanıyordu. "Keşfetmesini bilene..." bakışlarının derinliğini koruduğunu hissederek devam ettim. "Fazla dalma, batarsın."

"Denizler güzelse, batmak bir lütuftur." Gölgesi, sol tarafıma düşmüştü. "Sana bunu söylemiştim."

Elbisemin uçlarını öylece bıraktıktan sonra parmaklarımı saç diplerime yaydım. Onun koltuğa yasladığı iri el parmaklarına bakarken, "Sen on cümle ediyorsan ben sadece üçünü umursuyorum," diye konuştum ciddiyetle. "Aklımda sana ait bir şeyler yok ki dediklerini hatırlayayım."

DÜŞ KEFENİ.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin