14. Bölüm: "Yanımıza Yara Kalan."

61.4K 4.8K 7.9K
                                    

Multimedya;

Shawn Mendes, Stitches

Merhaba :')

DK'yi getirdim. Bu hikâyeyi yazmayı seviyorum, çünkü yazarken en iyi hissettiğim kategori melankoli. Ee bu da dibine kadar var, doya doya yazıyorum.

Keyifle okuyun

🍷

14. Bölüm: "Yanıma Yara Kalan."

Havva kızının damağına yayılan bu günâhın meyvesi; Âdem'in oğlunun yadigâr bıraktığı fani nefsi.

Damağıma yayılan tadın,

Boğazımdan akan nefsin,

Tüm cezbedici günahların adısın sen.

Duman. Duman. Duman. Beş harf, iki hece, tek kelime. Sadece Duman. İs gibi, nefes gibi, anlık günah gibi... Kiremit bir çatının üstünden akıverip gökyüzünün yüklü bulutlarına takılan bir ateş dumanı gibi.

İsmi binlerce cümlede, onlarca farklı anlamda açıklanabilirdi.

Fakat hiçbiri bendeki anlamına denk düşemezdi.

Ben de yaraydı, kandı, intikamdı, geçmişti, hatıraydı, saflıktı, on altıydı. Hepsinin tek kelimelik hali, Duman'dı. Onu bu kadar aklıma takan şey şu an yanımda nefes alıyor olması mıydı? Baktığım her yerde, yüzünü görüyor olmam mıydı? Ya da beni benimle yüzleştiriyor olması mıydı? O bana baktığında her ne oluyorsa, nefesi yanaklarımı yonttuğunda ellerim her neden terliyorsa, cesedi başında uyuduğum küçüklüğüm her neden uyanıyorsa, umurumda olmayacaktı.

Sinirle çıtlattığım parmağımı avuç içime doğru bükerken, oturduğum kiremit, ıslak çatının üzerinde biraz daha yükselttim omuzlarımı. Bir apartmanın çatısındaydık, zirvedeydik, yanımda Alanguva vardı. Dirseklerimizin birbirine dokunacağı kadar yakın mesafedeydik. Bacaklarımız çatıdan aşağıya sarkıyordu, hatrı sayılır uzunluktaki saçlarımla baş etmeyi bırakmış, birbirine çarpan ayaklarımıza bakıyordum. O telefon konuşmasından sonra direksiyonu buraya sürmüş, gördüğümüz bu apartmanın çatısına çıkmış, aceleci İstanbul'u izliyorduk.

Doğrusu İstanbul'u izleyen yalnızca bendim.

Duman, beni izliyordu.

"O kadar sessizsin ki," dedi uzun dakikaların sonunda, sesi, rüzgârı kırmıştı. "İstanbul'un sesini duyuyorum, rüzgârın sesini duyuyorum, sokakta, teneke kutusunun yanında cilveleşen iki kedinin sesini bile duyuyorum ama duymak istediğim sesi duymuyorum." Ona çığlıklarımı dinletsem, o zaman duymak istediği ses yine de ben olur muydum? "Neden sakinsin?"

"Sen, hiç Ada'yı öldürmeyi istedin mi?"

Sesimi duymayı hiç beklemiyor gibi derin bir soluk bıraktı. Evet evet, yanağıma çarpan bu ılık dokunuşun sahibi onun kendisiydi. Eliyle teninin hırkası olan sakallarını usulca sıvazladı. "İstemedim," diye düz, sıradan bir yanıt verdi. "Nasıl kıyarım ben ona?"

Aşağıya baktım, başımı döndürmeye yetmemişti. Benim başım Duman'a bakarken dönmüyorsa, o başı hiçbir şey döndüremezdi. Parmaklarımı kiremit çatıya yasladım. "Abim bana neden kıydı?" Dedim bomboş, hissiz bir sesle. "Sen abisinde o neydi? Benim Ada'dan bir farkım mı vardı?"

Kaşlarını çattığını hissederek gözlerimi omzumun üstünden ona çevirdiğimde, doğru bir tespitte bulunduğumu gördüm. Kehribar hareleri, kirpik birikintisinin arasından, soğukça beni izliyordu. Gözlerimiz çarpıştığında maskelerimiz gevşedi. "Bana öyle bakma," dedi, rahatsız olmuş tavırla.

DÜŞ KEFENİ.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin