Multimedya:
Kahraman Deniz, Doğal Afetim.
Selam. Öncelikle Hayırlı Ramazanlar. Bölümü yayımlayıp uzaklaşıyorum, keyifini çıkarın fıstıklarım.
💔
20. Bölüm: "DENİZDEN BOĞULMADAN KURTULMAK."
Masum kalan son yanımı da öldürmüştüm.
Parçalanmış aynayı bir araya getirmeye çalışırken, ellerime kesikler açtığımı, avuç içlerimi dolduran bir yığın kan sayesinde anlıyordum sanki. Avuç içlerime, kemiklerime kadar kayan bu keskin parçalar, o kanın akışını hızlandırıyordu. Avuçlarımı kesmesi pahasına tuttuğum o keskin parçaları bir araya getirip aynayı tamamladığımda, kendimi bir arada görmeyi başarmıştım ama ruhum kendi içinde çoktan parçalara ayrılmıştı.
Ben o aynayı bir araya getirmek için ellerimi kesmeyi göze alabiliyordum ama kim bu ruhun parçalarını bir araya getirmek için ellerini kesmeyi göze alabilirdi ki?
Benim parçalarım aynadan keskin, biliyorum.
Eline alanın kemiğini parçalayarak geçerim.Sessizlik, gürültüden daha çok. Hiçbir şey duyamıyordum. Saatlerden bu yana sadece avuç içlerime bakarak, avuç içi çizgilerimi dolduran kanı izliyordum. Aslında biliyorum, orada kan yok ama görüyorum işte. Kanın silueti, bileklerimi yokluyor; damarımın üzerinden geçerken kavisleniyor. Boğazımın gıdıklandığını hissediyordum ve sanki kanın kokusu burun deliklerimi dolduruyordu. Gözlerimi her yumduğumda namlunun ucundan çıkan kurşunu ve o kurşunun, yabancının alnını delip geçişini görüyordum. Parmağım hâlâ tetiğin üzerinde gibiydi, silahın dokusunu hissediyordum.
Birini öldürmüştüm.
Katildim.
Katil.
Gözlerimi bir kâbustan sıçrar gibi açtım. Buraya nasıl geldiğimi hatırlamıyordum, çünkü her şey fluydu. Karakolda, karakol koridorunda, bir koltuğun üzerinde oturuyordum. Telsiz seslerini, insanların kargaşasını, polislerin bastırılması zor emirlerini duyuyordum ama bunların içinde Duman'ın sesini bulamıyordum. O sesi arıyordum ama yakınımda değil, içeride, emniyet müdürünün odasındaydı. Olay anından sonra Duman'ın etraftaki insanları, sessiz kalmaları konusunda uyardığını, güvenlik kamera kayıtlarını, polisler gelmeden önce hallettiğini, mekânın korumalarıyla uzlaştığını biliyordum. Adam ölmüş olmalıydı, sonuçta beyni dağılmıştı. Duman, polisler gelmeden de önce beni arabaya atıp bu karakola gelmişti ama hepsi sanki yıllarca uzakta yaşanmış bir olaydı; derinine inemiyordum. Beni buraya oturttuğunu, ellerimin arasına bir su verdiğinden başka bir şeyi hatırlayamıyordum.
İçeride olması gereken bendim.
Emniyet müdürüyle neden kendisi konuşuyordu?
"Bunun aramızda hallolacağını biliyordum," diyen bir ses duyduğumda, gözlerimi refleks olarak kaldırarak karşımda açılan kapıya baktım. Duman'ın babası, yavaş adımlarla kapıdan dışarıya çıkarken, emniyet müdürü onu takip ediyordu. "Onca yıllık dostluğumuzu bozacak değildik ya! Kargaşa arasında patlamış bir silah işte, hepsi bu!"
"Orası öyle," deri emniyet müdürü, gözlerindeki sıkıntıyı dudaklarındaki gülümsemeyle eksiltmeye çalışıyordu. İkisi de dışarıya çıktığında kapının aralığından Duman'ı gördüm ve o an, saniyeler sonra hissedebildim; yarayı, yarayı vereni. Koltukta, alnını ovalayarak oturuyordu. "Fakat abi biliyorsun ki adam yoğun bakımda, bu işin üstünü öylece kapatmak çok zor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞ KEFENİ.
Teen Fiction"Ah, saçları; ölümü üzerine giyinip boğazıma sarılan saçları." Tenlerinde ateşten bir mızrak, ruhlarda yanığın asil dumanı. Alınan her solukta, almaya yemin içilen canlar vâr oldu, canlar ceset oldu. Her ceset, kanlı parmaklarla açılan mezara idam e...