Multimedya:
Yüzyüzeyken Konuşuruz, Dinle Beni Bi'
Merhaba. Geldik gördüğünüz gibi. Bu bölüm için heyecanlı olduğunuzu biliyorum sizi gidi sizi gidilerkskekdkkr. Şaka maka, geçen bölüm kritik bittiği için haliyle meraklısınız. Umarım beklentinizi karşılar fıstıklar.🖤
21. Bölüm: "KALP YETENE KADAR."
Duman'ın beni bıraktığı yerdeyim.
Akan ama aktığını hissetmediğim bir zamanda.
Durmuş, etrafınızı izlediğiniz bir an oldu mu hiç? Öylece, bir sokağın ortasında, ya da kalabalık bir arkadaş grubunun içinde... Durdunuz ve insanları izlediniz mi? Nasıl koştuklarını gördünüz mü? Herkes bir şeye koşarken sen sadece durdun mu? Herkes bağırırken sen sustun mu? Sanki herkesin bağırmaya hakkı varmış da sen bağıramazmışsın gibi... Sanki herkes koşabilirmiş de senin bacaklarının gücü yetmezmiş gibi...
O kadar durmuşum ki, akıp giden zamanı bile izliyorum sanki.
Bir hafta oldu. Bilmiyorum, belki altı, belki de sekiz gündür. Zamanı izlediğim onu gördüğüm anlamına gelmediği için tam olarak kaç gün olduğunu bilmiyordum. Geçen bu zamanda Dumanla hiç görüşmedik, konuşmadık, mesajlaşmadık. O kadar uzak düştük ki, ölsek, birbirimize haberimiz uçmazdı.
Evet, o kadar uzak düştük ama bunun mesafelerle bir alakası yoktu.
Bu doğrudan, kalplerimizle alakalıydı.
Onu ne kadar incittiğimi sorguladığım her an azap içindeki gözleri, geçmişin içinden savrularak gözlerimin önüne düşüyor ve gözlerimin önünde, saatlerce kalıyordu. Benden sonra ne yaptığını bilmiyordum ama ben ondan sonra burada, banyonun ıslak zemininde yatıyordum. Bu geçen sürede oldukça sessiz, öfkesiz, kendi halimdeydim. Rutin şeyler dışında pek bir şey yapmamış, sadece yatıp kalkmıştım. Şimdi de banyo zemininde, küvetten çıkarak düştüğümden beri yatıyor, boş tavanı izliyordum. Açıkçası üzerimdeki havluyla fayansların üzerinde uzanmak beni hasta edebilirdi ama bunu kim sikliyordu ki?
"Mahşer, iki saattir banyodasın güzelim."
Öğünç'ü duymazdan geldim, bunu hep yapardım. Duymazdan geldim ve tırnağımla, fayansın üzerine manasız şekiller çizmeyi sürdürdüm. Kendisi birkaç saat önce, kahvaltı için geldiğini söylemiş ama kahvaltı yapmasına rağmen hâlâ gitmemişti. Onu kovmadım, bununla uğraşmadım bile. Bir sorun çıkarmadığı sürece kalabilirdi, sorun değildi. Varlığıyla yokluğu şu an bir şeyleri değiştirmiyordu.
Esnedim ve bacaklarımı kendime doğru çektim.
Vücudum sırılsıklamdı. Beni kurulaması için vücuduma sardığım havlu da ıslak zemine düştüğüm için ıslanmış, beni muhtemelen üşütmeye başlamıştı. Üşüdüğünü bilmek ama hissetmemek; yaşadığım buydu. Tırnaklarım fayansın üzerinde duraksadığında ve kapıya yaklaşan adım seslerini duyarak bakışlarımı hızla oraya çevirdiğimde, "Açma," diyerek sesimi yükselttim, tarazlı bir sesle. "Sakın açma kapıyı."
Öğünç kapının diğer tarafında güldü. "Niye kız, çıplak mısın?"
Ona cevap vermeyerek gözlerimi tekrardan yere indirdim. Kapıyı açamazdı, biliyordum. Aslında beni daha önce bornozumla görmemiş değildi ama şimdi rahatsızlık duyuyordum. Bu halde, yarı çıplak vaziyette görmesini istemiyordum. Yanağımı fayansa sürterek kısıkça hapşırdım ve kaşının burnumu ovuştururken, "Telefonun çaldı," diyerek kapıyı birkaç kez tıklattı. "Gel de bir bak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞ KEFENİ.
Teen Fiction"Ah, saçları; ölümü üzerine giyinip boğazıma sarılan saçları." Tenlerinde ateşten bir mızrak, ruhlarda yanığın asil dumanı. Alınan her solukta, almaya yemin içilen canlar vâr oldu, canlar ceset oldu. Her ceset, kanlı parmaklarla açılan mezara idam e...