Multimedya:
The Ink Spots, I Don't Want To Set The World On Fire
Merhaba!
Yine çok beklediniz. Size açıklama yapmak yerine sadece 10, 12 gün içinde yeni bir bölümle geleceğimi söyleyeyim, bu sizi daha fazla tatmin eder. Artık böyle, 11, 12 günde bir falan yeni bölümü yayımlayacağım. Yeni bölüm alıntısını instagramda yayımlarım, artık daha aktif bir şekilde devam ediyoruz. Söz.
Ayrıca, yeni kapağımızı beğendiniz mi?
💔
22. Bölüm: "KURŞUN."
Birisi, karanlıkta yolunu bulman için ateşi yaktı ama o ateşi, onu kendi karanlığında bırakmamak için bulan zaten sendin, bilemedi.
Acı beni güçlü yapmadı, acı beni kötü bir yaptı. Güneşe çıktığımda gülümsemeyi bırakıp, karanlığa çıktığımda sigara yakmaya başladım. Mutluluğu bildiğim için acıdan şikâyet ettim, yaşamayı bildiğim için ölümden, kazanmayı bildiğim için kaybetmekten... Önce müziğin sesini kıstım, sonra dans etmeyi bırakım.
Birini, onu kazandıktan sonra kaybetmektense en baştan kaybetmeyi seçtim.
Ben dansı bırakıp müziğin sesini kıstım diye dünya dönmeyi bırakmadı. Döndü döndü döndü... Hepiniz, onu kendi etrafında dönüyor sanarak yaşadınız. Oysa o kadar küçücüktünüz ki, denize savrulan kum taneleri sizin için neyse, sizde dünya için ondan öte olmaya gidemediniz. Dünya yalnızca kendisi ve güneşin etrafında döndü. Siz yalnızca dans etmeyi bıraktığınızda dünyanın sizin için dönmediğini göreceksiniz. O zamana kadar dans etmeye devam edin ve her çıktığınızda yüzünüzü güneşe dönün; çünkü karanlık hepimizin ensesinde ve sizi ne zaman ele geçireceğini bilemezsiniz.
Hatırlıyordum, bunu hatırlıyordum. Çok zaman geçti, çok şey değişti ama bu aynı kalmış. Tıpkı hatırladığım bildiğim gibiymiş. Dudakları... Onu, okul gömleğinin içinde, lise sırasında öptüğüm gibiymiş. Hiç değişmemiş, birazcık bile. Aynı. Yemin ederim tıpa tıp aynı. Kahretsin, sanki hiç birini öpmemiş gibi!
Aynı olan başka şeyler de var. Kalbimin atışı gibi. Onun bu kadar canlı attığını duymayalı, hissetmeyeli çok uzun zaman oldu. Kimi zaman yerini unuttum, onu aramadım, göğsümün altında bir kalp değilde bıçak taşıdım ve elini uzatacak olan herkesi bununla tehdit ettim. Bir zamanlar katilde oldum aşıkta, fakat bazı anlar ikisi olduğumu da hissettim. Bazı anlar.
Dudakları, dudaklarımın her alanına yetişmeye çalışarak aceleyle beni öpmeye devam ederken, parmaklarım gür saçlarının arasında yolunu buluyor ve onları okşuyordu. Kaç dakikadır bu halde olduğumuzu bilmiyordum ama az önce sırtımın duvardan ayrıldığını anımsayabiliyordum. Duman'ın kucağında, onunla öpüşerek merdivenleri çıkıyor ve birbirimizden nefes almak için bile ayrılmıyorduk. Kalbinin gür, düzensiz ve telaşlı gümbürdemesine kulak asmamaya çalışsam da, her an bir yere yığılmasından endişe duyuyordum. Bu yüzden, onun alt dudağı benim dudağımı yumuşakça emerken ve eli kalçamda gezinirken, inleyerek başımı geriye çekmeye çalıştım. "Duman... kalbin..."
"Evet, kalbim," diyebildi soluk soluğa. Dudakları dudaklarımın hâlâ üzerindeydi. Nefes almaya çalışarak devam etti: "Senin."
Evet,
Kalbim,
Senin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞ KEFENİ.
Teen Fiction"Ah, saçları; ölümü üzerine giyinip boğazıma sarılan saçları." Tenlerinde ateşten bir mızrak, ruhlarda yanığın asil dumanı. Alınan her solukta, almaya yemin içilen canlar vâr oldu, canlar ceset oldu. Her ceset, kanlı parmaklarla açılan mezara idam e...