Muitimedya;
Halsey - Colors.
Geldim, nasılsınız güzellerim benim? İyi olun, her şeye ve herkese inatla.
🍷
5. Bölüm: "Veca."
Bu gece bir yıldız daha kaydı, hayallerimin asılı olduğu babamın saç tellerinden.
Ne zaman bir hayal görecek olsam, babamın saçlarındaki yenilgileri hatırlatırdım kendime. Hayali var etmek kolaydı, onunla yaşamakta kolaydı ama o hayal başınıza yıkıldığında; o an dünyanın en zor şeyi o hayalin enkazı altında sağlam durabilmekti.
Babamın göğsünden intiharlar boşalırdı mezar toraklarıma.
Benim mezar topraklarımı babamın saç telleri süslerdi.
Ve, her hayal cesetleşirdi, babamın öldürüldüğü göğüsten kafesimde.
Bir insanın yokluğu varlığı kadar yer kapladığında, ne varlığı ile ne yokluğu ile mücadele edebilirdiniz. Lakin ben bunu fark ettiğimde mücadeleye başlamış, güçlü kalabilmek adına tüm hislerimden feragat etmiştim. Feragat edilmek zorunda olduğum için tüm insanlığa merhametsiz olmamı haksız bulamazdınız. Kim, böyle olmayı istediğimi iddia edebilirdi ki?
Eğer illa ki birini sevmeyecekseniz, olduğum değil, oldurulduğum kişiyi sevmeyin.
Ne günü, ne de geceyi sevmezdim. İkisi de ihanetçiydi. Her şey olabilirdim ama bir sadakatsiz asla olmazdım; bu sebepten ne gecelerin vaat ettiği, sahte ve düzenbaz kurmacalara ne de, günlerin vaat ettiği kabul görmeyen aydınlığa vurulmamıştım. Aslen sevgi kelimesinin değeri üstünde söndürdüğüm sigaralar yüzünden, bir şeyi sevme eylemini başarıyla gerçekleştiremiyordum.
Bir annemi seviyordum.
Bir de, cesedinin kemikleri bedeninden dökülen babamı.
Uzun saatler boyunca uyumuştum ve uykuya bağımlı biri için on saat uyku bile az sayılabilirdi. Çünkü on saatin tek dakikası huzurlu değildi. Huzurlu olmayan uykularıma içen şeytan yanlılarını ortadan kaldırmak için artık ayılmam gerektiğini fark ettiğimde, üstümdeki poları sertçe yatağın boş kısmına fırlattım. Zayıf ama kuvvetli olan bedenimi yataktan kopararak doğruldum ve uzun parmaklarımla saçlarımı yakaladım. Dağılan, simsiyah saçlarımı başımın üstünde dağınık bit topuzla tutturduğum sırada içeriden duyulan sesle bilincimdeki tüm olumsuz fikirler ayağa dikeldi.
Odadan nasıl çıktığımı bilemedim.
Annemin yaşamayı ısrarla reddettiği hayatta, kendi canını zerre umursamadığını çok iyi biliyordum. Bu yüzden onun sınırlarına çok yakında durmak ve çok uzakta duruyormuş bir davranma mecburiyetindeydim. Odamı terk ederek salona çıktığımda, annemi mor pijamaları içinde kırdığı vazoyu toplarken buldum. Dizleri üstünde yere çökmüştü, çelimsiz bedeni hakikatli bir zayıflığa sahipti ve bu asla kusur değildi. Renkli gözlerimin ateşinde pişen tüm iyi hissiyatları sahip olduğum duvarın arkasına ittirdikten sonra sertçe konuştum. "Anne, ne yapıyorsun?"
İrkildi, zarif parmakları arasında tuttuğu vazo parçaları eline batacak diye aklım çıkarken, böyle ifadesiz durmanın nasıl bir veca olduğunu asla bilemeyecektiniz. Aceleyle diz çöktüğü zeminden doğrulup elindeki parçaları orta sehpanın üstüne bırakırken, dudaklarından çaresiz bir inilti cereyan etti. Hareketlenerek onun yanına gittim, avucundaki vazo parçalarına uzanarak onları kendi avucuma düşürdüm. "Kırdıysan toplamam için beni beklemelisin," diye konuştum, sarmaşığı sesime iliklenen bir vefasızlıkla. "Parmaklarını kesip başıma iş çıkarmanı istemiyorum anne."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞ KEFENİ.
Teen Fiction"Ah, saçları; ölümü üzerine giyinip boğazıma sarılan saçları." Tenlerinde ateşten bir mızrak, ruhlarda yanığın asil dumanı. Alınan her solukta, almaya yemin içilen canlar vâr oldu, canlar ceset oldu. Her ceset, kanlı parmaklarla açılan mezara idam e...