Multimedya:
Bu sefer şarkı bırakmıyor, istediğiniz şarkıyla okumanızı istiyorum. Çünkü bölümü okurken kendi şarkınızı hislerinizle seçin istiyorum :')
Merhaba!
Şuraya bir not bırakacağım ve herkesin okumasını istiyorum. Bakın, Wattpad'de düzenli şekilde, 4 yıldır yazıyorum ve hiç ara vermedim. Bölümlerin sık sık gelmediğinin farkındayım ama ara vermektense bu şekilde atmayı uygun buluyorum. Toplamda üç hikâye yazıyorum ve inanın bunlar 3,4 bin kelimelik bölümler olsa size birkaç günde bir bölüm atardım ama yazdığım bölümler uzun oluyor ve her hafta bir hikâyeme bölüm yazmaya çalışıyorum. Bununla beraber eğitim hayatım, özel hayatım, imza günlerim var ve tüm bunların hepsini bir arada götürmeye çalışırken haliyle zorlanıyorum. Rica ediyorum bana sitem etmeyin, böyle olduğunda platform beni itiyor; yanımda olduğunuzda her şey hepimiz için daha kolay olur. Zaten bazı şeyler kalbimi çok kırıyor... Şu zamanda kendim için sıkıntılı bir dönemden geçiyorum ve aramızda yıllardır var olan bir iletişim, sahici bir sevgi olduğu için anlayışınızı istiyorum. Lütfen söylediklerimi ciddiye alın. Sizi seviyorum, okuduğunuz için teşekkür ederim. ♥️
Keyifli okumalar, oy ve yorumlarınızla destek verirseniz sevinirim^_^
30. Bölüm: "CİNAYETLERİN FAİLİ."
Kendimi bir bıçağa sapladım, kalbime kadar battı.
Kalbim kırıldı ve bunu hissettim. Kulağa çok klişe bir cümle gibi geliyor; kalbim kırıldı. Gerçekten öyle, klişe ama bir şey var. Bazı insanlar gerçek kalp kırıklığını, onu hissedene kadar bilemezler. Ya da gerçek bir kalp acısını... Ağlamamak için kendimi tuttuğum pek olmamıştı, çünkü ben ağlanacak şeylere de küstah kahkahalar atardım ama kalbim gerçekten acıdığında... savunmasızdım. Kalbim gerçekten acıyor ve sanki şimdi insanlar bana küstah kahkahalar atıyordu. Etrafıma baktığımda herkesin bana güldüğünü hissediyordum ve acı olan şuydu ki; biz ağız dolusu kahkahayı duymama rağmen bir damla göz yaşı dökemiyordum.
İnsanları ne kadar küçümserseniz sizin çektiğiniz acıyı o kadar küçümserler.
Ellerim buz gibiydi ve bunun ellerimi yıkıyor olmamla bir alakası yoktu. Ellerim buz gibiydi, çünkü kaybın soğuk ağırlığını taşımışlardı. Bilirsiniz, ölüm vücutları soğutur; belki bundandır ellerimin buz gibi olması. Ölüm... Bu kapının ardında, koridorun sonunda, bir odada, yalnız...
Aynaya bakarken yutkundum ve ellerimi suyun altından çekerek lavabonun giderine baktım. Elime bulaşan kan su ile birlikte akıp gitmişti. Bu kan... Duman yere düştüğünde alnına açılan yaradan dökülen kandı ve hastaneye geldiğimizden beri ben elimdeki o kana bakıyordum. Onu hastaneye getirdim ama bunu nasıl yaptığımı anımsayamıyordum. Tabi ona doğru koştuğumu, çığlıklar attığımı, yere düşen bedenini kaldırmaya çalışırken adını haykırdığımı anımsıyordum ama hastaneye geldiğimiz süreyi anımsamıyordum. Sanırım gözlerimi ondan alıp etrafıma hiç bakmadığım için bir şeyleri fark edememiştim. Ama biliyordum, evimizin etrafında olduğu için bağrışlarımı duyup gelen, bizi hastaneye getiren Abdulrezzak'tı.
Ömer onu acile almıştı, beni kapının dışında bırakarak. İçeriye girmek istemiştim ama bana o kadar kötü bakmıştı ki, vicdanın yok mu der gibiydi sanki. Yoktu ama yine de içeriye girmemiş, kapının dışında saatlerce beklemiş ve elimdeki kanı izlemiştim. Sanırım şakağı bir taşa denk gelmiş ve bu yüzden kanamıştı. Az önceye kadar o kan elimdeydi ama elimi yıkadığımda defolup gitmişti. Zaten kanına sadakatim olsaydı, onu defalarca kez öldürmezdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞ KEFENİ.
Teen Fiction"Ah, saçları; ölümü üzerine giyinip boğazıma sarılan saçları." Tenlerinde ateşten bir mızrak, ruhlarda yanığın asil dumanı. Alınan her solukta, almaya yemin içilen canlar vâr oldu, canlar ceset oldu. Her ceset, kanlı parmaklarla açılan mezara idam e...