Multimedya:
Merhaba canımın içleri! Keyifli okumalar, paragraf arası yorumlarınızı bırakın.
44. Bölüm: "KORKU TRENİ."
Yalnızlık çevrenle alakalı bir şey değil, seninle alakalı bir şey.
Yalnız olmayı istemezseniz yalnız olmazsınız, bu kadar basitti. Bunun için bahanelere sığınmaya gerek yoktu. Belki hep yalnız olmaktan yakındın ama hiç aynanın karşısına geçip kendine neden bunu yaptığını sordun mu? Milyonlarca insan varken neden geceleri bir telefon açacağın birisi bile yok? İstesen olmaz mıydı bir sürü arkadaşın, yakının, belki sevgilin... Ama istemedin, hiçbir zaman arkadaş canlısı olmadın, kalabalıkta kendini belli etmedin, kimse seni yalnız bırakmadı, sen yalnız olmayı seçtin.
Aradan geçen yirmi gün sonrasında, ne tesadüf ki yine arabanın içinde, Dumanla birlikteydik. Hayatını sakin yaşamayan, vahşi bir kadın için son günlerin böyle sakin geçmesi tuhaftı ama kafamı dinlememe sebep olmuştu. Bu sıralar en çok yaptığım şey Dumanla vakit geçirmek, Ada'nın fizik tedavisine gitmekti. Annemin yanına da gidiyordum ama... her yanına gittiğimde biraz daha fark ediyordum onun artık annem değil de yalnızca anne olduğunu.
Ada fizik tedavide epey yol kat etmişti, artık daha sık dışarıya çıkıyor, daha az çekiniyordu. Abisinin onunla daha çok ilgilenmesi, Muhammetle vakit geçirmesi kendisine çok yarıyordu. Duman da iyi sayılırdı, Duman zaten ya da çok kötü olurdu ya da iyi sayılırdı. Fakat şimdi baya iyiydi, çünkü benimle öpüşürken kötü olmasının imkanı yoktu.
Arabanın arka, geniş koltuğunda oturuyorduk. Artık yoksul sayılabilen bir adama göre böyle büyük bir araba baya avantajdı. Bundan yirmi gün kadar önce onunla ilk kez arabada birlikte olduğumuzda bu ikimizin de çok hoşuna gitmişti, bu yüzden o günden sonra şu anla beraber iki kez daha arabada birlikte olmuştuk. Ada ile Muhammet'i sinemaya bırakmış, biz de arabayı denize bakan sahilin karşısına geçmiş, baya süredir adeta birbirimizi yiyorduk. Onun kucağında oturuyor, saçlarını okşuyordum. Tişörtünü çıkarmıştım, benim de üstümde yalnızca sutyenim vardı. Saçlarını her çektiğimde gülüyor, omzunu ısırdığımda sırtıma vuruyordu.
"On kilo saçın var Mahşer, bir de benimkileri mi istiyorsun anlamadım. Bırak artık saçlarımı!"
"Dur bakayım koparabilecek miyim..."
"Acıtıyorsun ama!"
Sızlanması karşısında içimi çekip acıdığını gösterdiği yerden öptüm.
Kafamı geriye çektiğimde, yüzü göğüslerimden kalkmış oldu. Başını arkaya attı ve dağıttığım saçları çok komik göründü. Dudağımın kenarıyla gülerek kasıklarının üzerine daha iyi yerleştiğimde dudaklarının arasından sert bir nefes verdi. "Öldür Mahşer, öldür de sen de kurtul ben de kurtulayım amına koyayım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞ KEFENİ.
Teen Fiction"Ah, saçları; ölümü üzerine giyinip boğazıma sarılan saçları." Tenlerinde ateşten bir mızrak, ruhlarda yanığın asil dumanı. Alınan her solukta, almaya yemin içilen canlar vâr oldu, canlar ceset oldu. Her ceset, kanlı parmaklarla açılan mezara idam e...