41. Bölüm: "Hissedilmeyen Acı."

49.8K 4.7K 8.7K
                                    

Multimedya:

Merhaba canımın içleri :)

Oy ve yorumlarınızı lütfen ihmal etmeyin<3

41. Bölüm: "HİSSEDİLMEYEN ACI."

DUMAN ALANGUVA.

Benim kaderim bile onun siyah saçlarından daha aktı.

Öyle siyah ki saçları bazen kömür karası geliyor, bazen kuzguni siyahı. Öyle güzel ki gözleri bazen cennet güneşi gibi geliyor, bazen cehennem eşiği. Ve öyle bir bakıyor ki, cennet güneşinde yanayım mı cehennem eşiğinden geçeyim mi, seçemiyorum.

Karanlık uçsuz ve bucaksız görünüyordu, neredeyse Mahşer'in saçlarından bile daha siyah bir geceydi. Direksiyon koltuğunda oturuyor, uzun dakikalardır arabayı sürüyordum. İstanbul'a az önce giriş yapmıştık, saat dördü geçmişti ve Mahşer de benim gibi uyumamıştı. Bacaklarını kendine çekmiş, kollarını bacaklarına dolamış, dik dik ön camdan dışarıya bakıyordu. Saçı kulağının arkasında olduğu için yüzünü görebiliyordum, dudakları her zaman olduğu gibi aşağıya doğru sarkıktı ve dünya umurunda değilmiş gibi kılını kıpırdatmıyordu.

Dünya zaten umurunda değildi, bu akşam bir kez daha anlamıştım.

Dünyası umurundaydı ama dünya değil.

Mahşer'i tanıyordum, o benim ezberimdi. Durumlara karşı tepkilerini, insanlara karşı öfkesini bilirdim. Adı Duman olan bendim ama her şeyi duman eden oydu. İnsanları sevmiyordu, merhamet beslemiyor, bir arada olmak istemiyordu. Onu ve hissedemediği her şeyi anlıyordum ama... bunu anlayamıyordum.

Ben de hastaydım. Birisinin gelip, bir yakınını korumak için bana silah dayadığını hayal edince ürperiyordum.

O bunu nasıl yapmıştı? İyileşmeseydim o silah başkalarının kalplerinde mi patlayacaktı?

Kahretsin, bir tarafım onun tarafından sevildiğimi bu kadar fazla hissettiği için mutlu oluyordu ama diğer tarafım buna şiddetle karşı çıkıyordu. Masum insanlara silah doğrultması nereden bakarsan bak canilikti. Biliyordum, merhameti hissetmemek onun elinde değildi, gerçekten duyarsızdı. Şaka değildi, gerçekten duyarlı hisleri yoktu. Sanki duyguları donmuştu, harekete geçemiyordu. Sanırım beni bu gece böyle yasa boğan da bu gerçekle daha sert şekilde yüzleşmek olmuştu.

Bir caniye aşığım.

Ve bu caninin kalbini ısıtan tek kişiyim.

Benden başka herkese buz gibiydi, kibirli ve umursamazdı. Burnu havadaydı, bir şeye kızdığında hemen bağırır, duygularını iyileştirmek için çaba göstermezdi. Onu anlamıştım, bana bile zar zor gösterdiği sevgiye rağmen onun yakasından hiç düşmemiştim. Mahşer böyle birisi ve ben bununla yetinirim demiştim. Çünkü Mahşer'in bana aşık olduğuna emindim. Bununla övünüyor, mutlu oluyordum. Ağır şeyler yaşamıştı, o geceden sonra zaten eskisi gibi olamazdı ama ben artık tüm bunlardan yorulmuştum; kan ve silah istemiyordum.

Bazen duygularının hareketlendiğini, güldüğünü, heyecanlandığını, hatta utandığını bile görüyordum. O anlar mutlu oluyordum, on altı yaşındaki kız geliyordu aklıma. İnsan olmayı hatırladığında kalbini ısıttığımı bildiğim için seviniyordum. Ama bir an sonra tekrardan insan olduğunu unutup kendini, kalbindeki buz dağının ardında çekiyor, üzerine düşen kar tanelerinin ardında yaşıyordu.

Bir masal kahramanı olsaydı Buzlar Kraliçesi olurdu.

Arabayı dar bir sokaktan çıkararak önünden geçtiğimiz benzinliğin önünde durdurdum. Benzin vardı ama sigaram bitmişti, bir pakete ihtiyacım vardı. Araba kapısını açarken Mahşer'in kıpırdandığını gördüm ama bana bir şey sormadı. Kapıyı çarparak benzinliğe yürüdüm ve içeriye girip kasaya yürüdüm. Genç adam beni selamlarken, "Mentollü marlbora," dedim düz bir sesle. "Üç tane."

DÜŞ KEFENİ.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin