Multimedya:
Alan Walker, Sing Me To Sleep
Öncelikle merhaba, bölümle ilgili açıklama beklediğinizi biliyorum. Açıklamayı aşağıya bırakacağım, lütfen ve lütfen okuyun!
Uzun bir zaman oldu, dilerseniz önceki bölümü okuyup sonra bu bölümü okuyabilirsiniz.
🥀
12. Bölüm: "On Altı."
İçimdeki hava boşluğunu nefesinle doldurmayı istiyorum, oysa nefesin hastalıklı. Ciğerlerimi düşüyorum.
Kirpiklerinin arasındaki sisli gezegenleri gözlerime dikiyorsun, gözlerinin uçurumun dahi diline dolanan iki mısralık şiir olduğunu düşünüyorum. Oysa ki gözlerin, bir şiir ilk satırında tıkar nefesleri.
Saçlarının bir rüzgârda uçuşarak parmaklarımdan geçiştiğini düşünüyorum.
Oysa ki, ellerimin bileklerimden koparıldığını unutuyorum.Tenime saplanmış kızgın iğneleri silkmek, ona batırmak ve sonrasında çektiği acıyı zevkle izlemek istiyordum. Bana bir anda, o kadar fazla acı ve tahammülsüzlük yüklemişti ki, dakikalar boyunca onun gözlerine bakakalmıştım. Onun ikiz gezegenleri... Bir uçurumun ağzından taşar gibi taşan kehribar parıltıları... Tam şu an o gözleri çıkarıp önüme koysam, hissettiğim tek şey daha fazlası olurdu. Onu daha fazla yaralamak, daha fazla hırpalamak, dövmek, bitirmek, boğazlamak...
Annemin babanla bir ilişkisi olduğunu...
Benim babam, bu cümlenin içine giremeyecek kadar temizdi.
Aklını mı kaybetmişti? Benim babamı nasıl bununla itham edebilirdi? O benim babamdı. Hiçbir sadakatsizlik onun isminin yanına yerleşemezdi, kimse beni aksine inandıramazdı. Amcası ona ne söylemiş de onu böylesine pislik bir düşüncenin içine itmişti? Hatta öyle derine itilmişti ki, ip atsam erişemezdi. Peki ya kendi annesinden bunu nasıl beklerdi? Gözüm dönüyordu, ona karşı olan nefret ve şiddet eğilimime mani olamıyordum.
Sırtımı hafifçe eğerek sinirden titreyen ellerimi oturduğu koltuğun iki yanına koyduğumda, mesafemiz iki kalp çırpıntısıyla sona erecek kadar yakınlaşmıştı birbirine. Baygın, sabit gözleri gözlerimi karşılamak konusunda bir sıkıntı yaşamamıştı ama öfkemi kaldırmakta zorlanabilirdi. Ona yukarıdan bakan bendim ama üstünlüğü tamamen hissetmeme izin vermiyordu. Bir elimle gömleğinin kırışmış olan yakasını kavradığımda, "Ağzından çıkanı kulakların duyuyor mu?" Dedim, sesimde yalnızca hiddetimin gölgesi vardı. "Ve eğer ağzından çıkanı kulakların duyuyorsa bu cümleyi nasıl kurabiliyorsun?"
Baygın gözler, ıslak dudaklar, sabit huylu bir çene, boş bakışlar ve umursamaz bir omuz silkiş... Soruma olan cevabı tam olarak böyleydi. Benimle dalga geçer gibiydi, tırnaklarımı boğazına saplamak istedim. Zehir olsam ilk onun kanına sızmayı isterdim. Öldürmek için değil, süründürmek için. "Cevap ver!" Diye emrettiğimde, hiddetin sesimdeki gölgeleri çoğalmıştı. "O cümleyi nasıl kurabiliyorsun? O benim babam! Duyuyor musun? Bu cümlenin içinde olduğu için kemikleri sızlıyordur pislik herif."
Gömleğini çekiştiren parmaklarıma baktı, hiçbir ifade barındırmayan bir bakış olmasının yanında beni daha da delirten bakıştı. Omuzlarını bir kez daha silkerken, onu çekiştirmeme engel olmak adına bir girişimde bulunmadı. "Ne dediğimi iyi biliyorum," diyerek karşılık verdi bana. Ağzından taşan alkol kokusu yüzüme çam iğneleri gibi batarak tenimi hastalandırdı. "Ben de bu ihtimale bayılmıyorum Mahşer, sadece gerçekçi davranıyorum."
"Gerçeklerin canı cehenneme!" O kadar çok bağırdım ki, kundaktaki bir bebek olsaydım, üç gün uyuyamazdım korkudan. "Babam anneme bunu yapmaz!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞ KEFENİ.
Teen Fiction"Ah, saçları; ölümü üzerine giyinip boğazıma sarılan saçları." Tenlerinde ateşten bir mızrak, ruhlarda yanığın asil dumanı. Alınan her solukta, almaya yemin içilen canlar vâr oldu, canlar ceset oldu. Her ceset, kanlı parmaklarla açılan mezara idam e...