Multimedya;
Halsey, Nightmare.
Gül Dikeni isimli bu güzel çizim için çook teşekkür ederim :)
Merhaba canımın içleri! Bu bölümü sabırsızlıkla beklediğinizi biliyorum, o yüzden geçip okuyun ve lütfen oy ve yorumlarınızı ihmal etmeyin olur mu? ♥️
35. Bölüm: "KALBİN SAHİBİ."
Bir gün bir yabancı dizi izlemiştim. Kadın bir adama çok aşıktı ama adam ölüm döşeğindeydi. Kadın Tanrı'ya gitti, onu yaşatırsa hayatının sonuna kadar adamdan uzak duracağına yemin etti. Tanrı bunu kabul etti, adam iyileşti ve kadın ondan gidebildiği kadar uzağa gitti. Ve bir şekilde yine ayrıldılar.
Şimdi Duman'ın gözlerinin içine bakarken aklımdan tam olarak bunlar geçiyor, mümkün olsa elle tutabileceğim o çaresizlik göğsüme daha sıkı yapışıyordu. O diziyi izlerken bir gün böyle hissedeceğimi, mümkünü olsa onun yaptığı şeyi yapacağımı düşünmezdim. Çaresizlik... Bu duyguyu bilirim, korkunç olan tüm diğer duyguların kardeşidir. Feleğinizi şaşırtır, üst üste tokat yemişsiniz gibi hissettirir. Çaresi olmayan bir şey... İşte ben de ki aşkında acının da çaresi yoktu ve her anımda hayattan tokat yiyerek yere yapışmış gibi hissediyordum.
Veya yerden hiç kalkamadığımı.
Duman şu an iyiydi. Şu an. Belki bir an. Uyanmış, kendine gelmişti ama yaşadığı krizi çok hatırlayamadığını söylüyordu. Solunum cihazına bağlıydı, konuşmak istediğinde hep ağzının üzerindeki o aptal şeyi çekmek zorunda kalıyordu. Yorgundu, hep uyuyor olmasına rağmen günlerce uykusuzluk çekmiş gibi göz altları mosmordu. Solunumu ağır, zayıftı, artık doktor ve hemşireler odasına daha sık girip çıkıyordu ve Duman kendisini rahatsız ettikleri için hepsine tip tip bakarak çocukluk ediyordu.
Şu ansa karşısında, yatağının üzerindeydim fakat aramıza epey mesafe eklemiştim. Zaten aralıklarla onu görüyorum, o sırada da Duman'a çok düşünmemesi, dinlenmesi gerektiğinden bahsediyordum. Beni pek dinlemiyordu, sürekli huysuzluk ediyordu ve buna sebep olanın ne olduğunu anlamıştım. Korkuyordu.
Ölmekten veya... ölünce bir daha göremeyeceklerinden.
Şimdi ellerimiz birlikteydi ve Duman avucumun içine elindeki tükenmez kalemle bir şeyler çizerken, ben de onu izliyordum. Birazdan çıkacaktım, benden sonra Ada girecekti. Ona, abisinin kriz geçirdiğini söylememiştik ve Ömer ne olacağı belli olmaz diyerek onların görüşmesini istemişti. Ne olacağı belli olmaz. Ömer bu cümleyi hayatında kaç kez söylemiştir bilmem ama ben ilk kez bir cümleyle vuruluyor gibiydim.
Başımı aşağıya doğru yatırdım ve simsiyah, kuzguni saçlarım omuzumdan aşağıya, onun yatağına döküldüğünde Duman'ın dikkati bir an dağıldı. Gözlerini elimden kaldırıp saçlarıma çıkardı ve halsizce gülümsedi.
Genzimi temizledim. "Elime ne çiziyorsun?"
"Meme."
Afalladım. "Ne?"
Gülümsemesi sırıtmaya dönüştü. "Dalga geçiyorum."
Ah, tabii dalga geçiyordu. Fakat elimin içine bir meme de çizse şaşırmadım. Kalemi tutan kemikli parmaklarına baktım, kemikleri artık daha belirgindi. Zayıflıktan. Kalemi yavaşça hareket ettiriyordu, çünkü gücü yoktu. Başta bunu yapmasını saçma bulmuştum yorulacağı için ama bundan mutluluk duyuyordu. Bitene kadar bakmayacağıma yemin ettiğim için ne çizdiğini göremiyordum. Bir diğer elimle onun bacağına dokunurken, "Nasıl hissediyorsun?" Diye sordum, düz bir sesle. "Gözlerin... çok bitkin görünüyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞ KEFENİ.
Teen Fiction"Ah, saçları; ölümü üzerine giyinip boğazıma sarılan saçları." Tenlerinde ateşten bir mızrak, ruhlarda yanığın asil dumanı. Alınan her solukta, almaya yemin içilen canlar vâr oldu, canlar ceset oldu. Her ceset, kanlı parmaklarla açılan mezara idam e...