Multimedya:
Aurora, Runaway.
Merhaba canımın içleriii^_^
Nasılsınız? Birçoğunuz sanırım yoğun bir dönemden geçiyorsunuz, malum okullar... Aman kendinizi çok yormayın. Zaten çok yorulursanız da ben yorgunluğunuzu alırım hikâyelerimle :) Eheheh.
Ayrıca bu bölümle beraber 1M okunmaya ulaşmış olacağız. Yanımda olan ve aramıza katılmakta olan herkese çook teşekkür ederim. Yazmayı, kendi hayatımdan çıkmak için aralanan bir kapı olarak görüyorum, çünkü bazen kendi hayatıma tahammül edemiyorum. Zaten bu yüzden çok yazarım, yazmaya da devam edeceğim. Hepinize, karakterlerimi ve beni benimsediğiniz için çoook teşekkür ederim <3
27. Bölüm: "İTİRAF."
Yanarım yanarım da iki kalpten bir tam kalp olamadık ya ona yanarım.
Bir acıyı soğumaya bıraktığınızda, zaman o acınızın üstüne usul usul üflemeye başlayarak sıcak olan acıyı soğutmaya başlar. Bu yüzden zamanın iyi bir ilaç olduğu söylenir ama iyi olan ağrı kesicilerin hep bir yan etkisi bulunur. Zaman iyi bir ilaçtı ama unutmak, yan etkisiydi.
Zaman sıcak olan çok şeyi soğutmuştu ama bazı şeyler hâlâ çok sıcaktı. Vahşet anları mesela; sıcaktı, öyle ki eksiksizce kafamın içinde tekrarlayıp dururdu. Zihnimin besmele çeker gibi çekip hafızamın önüne koyduğu o sahneler için her defasında bir sebep aramıştım. Uzun senelerdir düşünmüş, kin beslemiş, nefreti, bir çocuğun kumbarasında para biriktirdiği özveriyle biriktirmiştim içimde. Son aylarda duygu ve düşüncelerim laçka olmuş, Dumanla tekrardan karşılaştığımdan beri bu anı düşünüp durmuştum. Hiçbir şey düşündüğüm, tahmin ettiğim gibi değildi.
Annesi ve baban kardeşti diyor.
Yani biz Dumanla kuzen miydik?
O kadar şok olmuştum ki, karşımdaki gözlere bakmaktan başka şey yapamıyor, dudaklarımı aralayamıyordum. Duman da benimle aynı dehşeti paylaştığı için susuyor, bu sessizlik ıstırap verici hale bürünüyordu. Melih Han karşımızda, gözlerini zorlukla açık tutarken, ellerimden birini yanımdaki duvara dayadım. Zihnim tarumar olmuş haldeydi ve kendimi kendime yabancı hissediyordum.
"Nasıl?" İlk konuşabilen Duman oldu ve sesi tıpkı düşüncelerim gibi, dehşet saçıyordu. Dönüp ona baktım ve hızlı hızlı nefes aldığını gördüm. Gözlerini kırpıştırıyordu. "Sen şimdi diyorsun ki, Mahşer senin kuzenin?"
Ağzımı açtım, ardından kapadım. Bu durum hangi cümle ile açıklanırdı ki? İyi bir şeyden mi bahsediyorduk kötü bir şeyden mi? İnsanlar kuzenleriyle ilişki yaşayabiliyordu değildi, evlenenler bile vardı ama biz... Taşıdığımız bu nefret, aynı soyun kanından mı geliyordu? "Evet," diyerek yanıtladı onu Melih Han. "Kuzensiniz."
"Duman'ın annesi," dedim, dilimin ucuyla kendi kanımın tadına bakıyormuş gibi, kahredici bir hisse kapılırken. "Benim halam mı?"
"Ve senin baban," dedi Duman, gözlerini doğrudan bana çevirirken. Eski aşığım, lise aşığım, ilk aşığım... Bir de kuzenim mi? "Benim dayım mı?"
Onun gözlerinde kendi izlerimi bulmak için ne kadar geriye gitmem gerekiyordu? Ben ne zamana dönersem ona dönmüş olurdum? Bu gözlerle tanışıklığımız sandığımdan mı eskiye dayanıyordu? Duman titreyen ellerinden birini kaldırarak sertçe suratını sıvazladı ve ileride duran kerpetene bir tekme attı. Gerilmişti, duymayı istediği şeyler bunlar değildi. Ardından, kalbine zarar bir hızla Melih Han'ın önünde eğildi ve onun suratını avuçlarının içine aldı. "Bana bak onun bunun çocuğu! Eğer yalan söylüyorsan, bizi aldatıyorsan, seni münasip yerlerinden tavana asarım, duyuyor musun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞ KEFENİ.
Teen Fiction"Ah, saçları; ölümü üzerine giyinip boğazıma sarılan saçları." Tenlerinde ateşten bir mızrak, ruhlarda yanığın asil dumanı. Alınan her solukta, almaya yemin içilen canlar vâr oldu, canlar ceset oldu. Her ceset, kanlı parmaklarla açılan mezara idam e...