Multimedya:
Merhaba canımın içleri!
34. Bölüm: "Son Şans."
Gerçek kötülük, birini öldürmekte değil, birini öldürdükten sonra pişman olmamaktaymış.
Gerçek kötülüğün tohumu içime düştüğünde ya sırtımı güneşe dönecek ya da insanlardan koşa koşa kaçacaktım. Çünkü güneşi alırsam o tohum büyürdü, insanlarla bir araya gelirsem o tohumu sularlardı, büyütürlerdi. İşte, öyle de olmuştu. Herkes o kötülük tohumunu biraz biraz büyüterek beni bugüne getirmişti ve şimdi karşımdaki gözlerin sahibine, içimdeki kötülükten birazını ikram edeceğimi biliyordum.
Yapamam sanıyorsunuz fakat yapabilirim.
Daha önce yaptım.
Silahın namlusu karşımdaki yabancının alnına hizalıydı ve aradan geçen saniyelerde tek ses kalp atışlarının sesi olmuştu. Dehşete düşmüştü ve muhtemeldir ki bundan dolayı ağzını bıçak açmıyordu. Korkuyordu, gözlerinin içinde endişe halkaları oluşmuştu ve ellerinin nasıl titrediğini pekala görüyordum. Eli hâlâ kalbindeydi ve solukları sağlıksız şekilde hızlıydı. Soğukkanlıydım, karşımdaki görüntüden etkilenmiyor, kendimden emin bir şekilde ona bakıyordum. Fakat buna daha uzun süre devam edemezdim, ne yapacaksam içeriye geçip yapmalı ve birinin bizi görme ihtimalini ortadan kaldırmalıydım. Omuzlarımı dikleştirerek silahın namlusunu hafifçe kıpırdattım ve kaşlarımı bir hizada çatarak emrettim. "İçeriye geç."
"Sen..." konuşmaya mecali yokmuş gibi, soluk soluğa fısıldadı ve gözlerini alnına hedef aldığım silaha doğru kaydırdı. "Sen de kimsin!"
"Sesini yükseltme," diyerek dişlerimin arasından tısladım ve eşikten içeriye bir adım attığımda, kendisi de sendeleyerek geriye doğru birkaç adım attı. Silahı suratına doğru salladım. "Beynini patlatırım!"
"Kalbim..." adam iki elini birden kalbinin üzerine bastırarak iki büklüm olduğunda dudaklarımdan bir küfür kaçırdım ve hızla arkamı dönerek etrafı kolaçan ettim. Kimse görünmüyordu, ışık yoktu. Hızla kapıyı çarparak kapattım ve adama uzanarak dirseğinden kavrarken, "Sızlanma," diyerek azarladım onu, soğukça.
"Ne... istiyorsun?" Korku içinde, can havliyle konuşuyor ve onu tutmama engel bile olamıyordu. Önümde uzanan dar koridora baktım ve koridor sonundaki odaya ilerlerken, silahı başına hedef aldım. "Seni tanımıyorum, daha önce görmedim bile! Bir yanlışın olmalı, o silahı indir de..."
"Beni tanıman gerekmiyor," dedim adamı, kendimle beraber salondan içeriye çekiştirirken. "Ölmen gerekiyor!"
"Deli misin be kadın!"
Sabrı taşmış gibi bağırdığında, onu salondaki dağınık koltuğun üzerine sertçe ittim ve o kalbini tutarak koltuğa düştüğünde, tepesinde dikilerek yukarıdan aşağıya ona baktım. Gözleri kocaman açılmış, sanki dilini yutmuştu. Koltukta doğrulurken, iki elini de kalbine daha sert bastırdı ve yüzünden acı dolu bir ifade geçti. "Bir yanlışın var..."
"Sus artık!" Dedim öfke içinde, silahı yüzüne doğru sallarken. "Sus da düşünmeme izin ver geri zekâlı herif!"
Üst üste kaç kes yutkundu sayamadım. Ölümü görmüş de dövüşüyor gibiydi ve evet, haklıydı. Solukları hırıltılı hal almaya başladığında silahı tepesinden çektim ve gerileyerek etrafımı süzdüm. Müstakil bir evin salonu ne kadar iyi olabilirse bu salonda o kadar iyiydi. Kırmızı, döşemeleri yıpranmış koltuklar, ortada bir sehpaha, tüplü bir televizyon, beyaz perdeler, sarı ampul... Hepsi buydu işte! Elimdeki silahla beraber kendi etrafımda dönerken, dişlerimi sıkarak bu herifle ne yapacağımı düşündüm. Yoksul, kendi halinde, yalnız yaşayan bir adamdı. Evde başka ses soluk yoktu, bu da işime gelmişti. Evin sobayla ısındığını fark ederek gözlerimi sertçe yumdum. Öylesine, zararsız bir adamı öldürecek miydim? Onu öldürmek gerçekten Duman'ın işine yarayacak mıydı? Silahın namlusunu şakağıma sürterek eğildim ve sehpanın üzerine oturarak dik dik ona baktım. Şimdi nefesini tutmuştu, oldukça korkmuş ve zayıf görünüyordu. Yüz hatları, hastalığı yüzünden yorulmuştu ve bana karşı savaşamayacak kadar güçsüzdü. Gözlerine dik dik bakarak, "Kimin kimsen var mı?" Diye sordum sert bir sesle. "Tek yaşıyorsun değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞ KEFENİ.
Teen Fiction"Ah, saçları; ölümü üzerine giyinip boğazıma sarılan saçları." Tenlerinde ateşten bir mızrak, ruhlarda yanığın asil dumanı. Alınan her solukta, almaya yemin içilen canlar vâr oldu, canlar ceset oldu. Her ceset, kanlı parmaklarla açılan mezara idam e...