Multimedya:
Billie Eilish, Bitches Broken Hearts.
Merhaba! Nasılsınız canımın içleri? Biliyorum, biraz beklediniz ama inanın hem eğitim, hem özel, hem de imzalarla birlikte yazma hayatımı bir arada götürmek beni çok zorluyor. Biliyorsunuz, yazmaya ciddi düşlünlüğüm var ama hayat şartları nedeniyle bazen gecikmeler oluyor.♥️
Lütfen ve lütfen oy ve paragraf arası yorumlarınızı ihmal etmeden okuyun!
🍂
29. Bölüm: "KAPANAN GÖZLER."
Kendimi iyileştiremediğimde insanları da yaralı görmek istedim.
Çünkü bu dünyada, yaralı olmaktan daha kötü bir şey varsa o da yalnız olmaktı.
Ben kötüyüm demem, kötülük yaparım ve Tanrı bana cezamı verir. Benim doğamda var, inkâr edemem. Birinin gözlerine baktığımda orada masumiyeti bile görsem iflah olmam. Kötü olmak kaderimde vardı ve o gece benim içimdeki kötülük zincirlerini parçalayarak dışarıya fırlamıştı. Onu tutmamıştım, çünkü ben onu zaptetmeyi istememiştim. Bir zamana kadar masum kalmıştım ama masum olduğum için değil, kendimi dizginlediğim içindi. İyi olmak için kendimi parçalamadım, çünkü her insan iyi olmadığı gibi her hikâyenin karakteri de iyi olmak zorunda değildi.
Herkes kötülükten yakınıyor, aldatmadan, yalandan, ihanetten... Düşünüyorum da, herkes bu kadar şeyden yakınıyorsa tüm bunları yapan kimdi?
Hepimizdik.
Hepimiz tüm bunlardan yakınıyor ama tüm bunları da yapıyorduk.
İnkâr etmeyin.
Şimdi karşımdaki polis memurunun gözlerine bakarken onu nasıl kandıracağımı düşünüyor, hatta onu kandıracağımı düşündükçe bundan haz alıyordum. Emniyet Müdürlüğünde bir sorgu odasındaydım ama bundan bir rahatsızlık duymuyordum. Madem ben öyleydim, madem kötüydüm, o zaman bunu kullanırdım. İnkar edecektim, kandıracaktım, yalanlayacaktım. Evet, birini vurup öldürmüştüm ama bunun cezasını çekmeyecektim. Madem arkamda Duman vardı, beni koruyordu, o halde bunu sonuna kadar yalanlayacaktım. Yalanlayabilir, kurtulurdum, çünkü adaletten daha güçlü bir şey vardı; para. Adaleti parayla sağladığım için beni sevmeyeceksiniz ama işte ben buyum.
Hem... Duman'ı yalnız bırakamazdım.
Bu onu asıl öldüren şey olurdu.
"Sabrım tükendi," dedi karşımdaki polis memuru, delici gözleriyle beni izlerken. "Artık kayda değer bir şeyler söyle. Sorduğum hiçbir soruya tatmin edici cevap vermediniz."
Kollarımı kendime daha sıkı sararak yanaklarımı sıkkınlıkla şişirdim. O kadar fazla soru sormuştu ki, kafam adeta patlayacaktı. Her doğru sorusu için bir yalan cevabım vardı. Başımı sol omzuma doğru yatırırken, "Soruyu tekrarlayabilir misiniz?" Diye bir ricada bulundum ve onun masanın üzerindeki yumruğunu sıkmasına sebep oldum. O adaleti sağlamak istiyordu, ben bozuyordum.
"Bakın hanımefendi, ben bir devlet memuruyum ve bu hadsizliğe devam edecekseniz sizi tutuklama hakkına sahibim." Sesi daha net, gergin ve tehditvariydi. "Cinayetin işlendiği silah elimize geçti ve silahta parmak izleriniz var. Bu da sizi cinayetin bir başka şüphelisi yapıyor."
Elindeki tek kanıt bu muydu? Ben de kamera görüntüsü falan olduğunu düşünmüştüm. Dudağımı ısırarak gözlerimi kıstım. Bu beni korkutmazdı, yalan söyleyerek bunu atlatabilirdim. Üstelik Duman buradaydı, beni almadan da gitmezdi. Bu günler sürecek bile olsa... Rahat bir tavırla omzumu silkerek kollarımı göğsümün üzerinden çözdüm ve önümdeki masaya yüklenerek polis memurunun gözlerine baktım. "Silah ruhsatlı, erkek arkadaşıma ait bir silah." Sesim iyi bir yalancıya aitti ama söylediklerim doğruydu. İyi yalancılarda bazen doğruları söyler. "Alıp silahına baktım, tabii dokunmuşta bulundum. Her silah tutan katil mi oluyor?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞ KEFENİ.
Teen Fiction"Ah, saçları; ölümü üzerine giyinip boğazıma sarılan saçları." Tenlerinde ateşten bir mızrak, ruhlarda yanığın asil dumanı. Alınan her solukta, almaya yemin içilen canlar vâr oldu, canlar ceset oldu. Her ceset, kanlı parmaklarla açılan mezara idam e...