Multimedya;
Deniz Tekin' Yüz Yüzeyken Konuşuruz.
Geldik. Nasılsınız bakayım?
🍷
7. Bölüm: "Kartal Kanadından Düşen Gözyaşı."
Bir uçurum varsa düşülecek olan, şayet yine beraber düşeceğiz bir uçurumun ağzından, kanımız kayalıklara çarpa çarpa.
Dağılan cesedimizin sıçrattığı kanın başına üşüşecek ağzı aç kokan kanarya yavruları. Biraz cesedimizi biraz kanımızı didikleyecekler. Dişlerine takılan ve boğazlarından geçmeyen lokmalar olacağız; aynı kıyametin kıblesinde kutsanan bedenlerimizle. Tıpkı düşmanın soluk borusuna oturup, nefesini kesen o lokma gibi.
Cesedimin gözlerini oyuyor bir kanarya dişi...
Kalbimi söküyor göğsümün içindeki boşluktan...
Sonra ruhumu ıslatıyor, kanatlarından düşürdüğü pişmanlık göz yaşlarıyla.
Durun ve düşünün. Yürümeyin ve koşun. Susun ve dinleyin. Bakın ve görün. Zamandan kaçın ve zamana koşun. Direnin ve dik durun. Yılmamaya ant içtiğimde kendime belli başlı sözler vermiş ve o sözleri tutamadığım her an kendimi kendi canımla cezalandırmıştım. Bazen annemle, bazen Çisem ve bazen Kaptan'la cezalandırmayı başardığımda, kendi dik duruşum ve bencilliğim uğruna onların canını yakmıştım. Fakat hissetmediğim için hiçbir sorun teşkil etmemişti. Aslında onlara acıyordum. Benim gibi acımasız bir kıza tabi tutuldukları için onların uğursuzluğuydum.
Bir başka uğursuz o'ydu.
Duman Alanguva.
Zira az sonra sebebi olduğu kıyameti üstüne çökerteceğim.
Gece uykumu benden çaldığı için.
Kız kardeşiyle yaşadığı evin ahşap kapısına gürültülü yumruklarımı indirirken, saçlarım hırçınlığım sebebiyle yüzüme dökülüyordu. Saat sabahın yedisiydi ama bu ayrıntı elbette umurumda değildi. Hissiz, tek zerre ifade barındırmayan çehremi hafifçe aşağıya indirerek botlarımı geçirdiğim ayağımla ahşap kapıya tekme geçirdiğim sırada, kapı aralanmış ve ayağım boşluğa doğru uzanmıştı.
Ada Alanguva her şeyiyle karşımdaydı.
Sanırım onun her şeyi, muhtaç olduğu tekerlekli sandalyesiydi.
Beyaz, dizlerinin üstünde biten geceliğinin içinde ve oturduğu tekerlekli sandalyede bana bakıyordu. Gözleri yeni uyanmış gibi değil, aksine gayet dinç ve ayıktı. Saçları güzelce taranmış, geceliğinin üstüne sarılmış ve iri gözleri beni beklemiyor olmanın verdiği şaşkınlıkla aralanmıştı. Seyrek kaşlarını kaldırarak, kapıyı açtığı kolunu kucağına düşürürken mırıldandı. "Mahşer Abla?"
Omuzlarımı dikleştirerek kapıyı daha sert bir şekilde geriye doğru itelediğimde, kapı arabasının tekerine hafifçe dokunmuştu. Kapıyı sertçe arkamdan örterek aldırmaz bakışlarımı aşağıya indirdim. Tekerlekli sandalyesiyle birlikte benden uzaklaşarak sağın ve soluna tedirgin bakışlar atarken, "Abin nerede?" Diye sordum ona hiçbir şey hissettirmeden. "Soldan üçüncü mü, yoksa sağdan ikinci kapı mı?"
Hızlı soluklarım arasından sertçe konuşuyordum ve o benim bu tepkilerime hiç hazırlıklı olmadığı için her an afallıyordu. Kendini toplayarak birkaç kelimeyi bir araya getirdiğinde, tedirgin olduğunu gördüm. "Abim gece pek uyumadı. Yorgun, neden bu saatte buradasın? Uyumaya ve dinlenmeye ihtiyacı var. Tüm vaktini sana veremez."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞ KEFENİ.
Teen Fiction"Ah, saçları; ölümü üzerine giyinip boğazıma sarılan saçları." Tenlerinde ateşten bir mızrak, ruhlarda yanığın asil dumanı. Alınan her solukta, almaya yemin içilen canlar vâr oldu, canlar ceset oldu. Her ceset, kanlı parmaklarla açılan mezara idam e...