Herkese selaaam, bölüme başlamadan önce size bir kaç sorum olucak, ben ve bu kitap hakkında ne düşünüyorsunuz, mesela... ha! Biri size Kızıl Nöbet dese, İsmail Abi dese aklınıza ilk neler gelirdi mesela? Birde en beğendiğiniz ama eğer varsa tabi hiç unutamadığınız bir sahne var mı? Birde DefÖm hariç sevdiğiniz çift(ler)? Bunlar emin olun ki benim için çok önemli. Bide bu bölümde 15 Temmuzla alakalı bir kısım var haberiniz olsun.
(Mülti: Kimse Bilmez , şimdi açmayın, iyi okumalar :)) 🌸)
Defne'nin tarafından,
Defne'den,
Ben seni çok üzüyorum değil mi, affet beni, affet...ben senden saklamazsam belki seni sonsuza kadar kaybedeceğim, bu sadece bir oyun, senden sadece kanmamanı bekliyorum, çünkü bunu ben isteyerek yapmıyorum. Ansızın kapı çalsa biri bana o güzel haberi verse, gittiler artık güvendesin Defne dese üstüne artık Ömerine kavuşabilirsin dese, benden daha mutlusu olmazdı gerçekten.
Flashback
Defne annesiyle beraber odasında oturuyorken annesi ikide bir Defne'nin elinin beline gittiğini farketti ve ondan tişörtünğ kaldırmasını istedi ancak genç kız annesinin endişeleneceğini bildiği için konuyu değiştirmeye çalıştı.
"Eee şey sen Amerika'ya gitmiyecek miydin anne?"
"Defne tişörtünü kaldırıyor musun ben mı kaldırıyım?"
"Tamam tamam ama korkma." dedikten hemen sonra tişörtünü kaldırıp bıçaklanmasından kalan dikiş izlerini gösterdi.
"KIZIM BU NE?"
"Sizin bana zamanında yaptığınızın yanında hiç bir şey Anne!"
"Defne konuyu dağıtma, kızım sana ne oldu!? Ben sana dedim gitme oraya dedim! Oralar çok tehlikeli"
"En azından oraya giderek kendim ve çevremde ki insanlar için faydalı bir şeyler yapıyorum, senin gibi evde pinekleyip vaktimi sosyetik kadınlarla kahve içmekle harcamıyorum!"
"Defne kendine gel baban bunu görürse çok fena olucak biliyorsun dimi?"
"Sanki babamın çok umrundayım, adam yıllardır mafyacılık yapıyormuş ve bunu ben öğreneli bir kaç gün oldu sadece, inanabiliyor musun anne, sadece bir kaç gün, bir kaç gün onca yıllın yanında ne ki!"
Flashback son
Yazar'dan,
Ömer'in tarafından (ASKERİYENİN ÖNÜ)
Ömer'den,
Silah sesleri saatlerdir durmuyordu, teröristler bir şekilde askeriye'nin önüne kadar sızıp etrafımızı sarmışlardı, gelen ağır leş kokullarından belliydi.
Alya'dan,
Uzun namlulu silahımı kenara dayayıp nişan aldım. Dürbünden gözümün önüne gelen ilk pisliği nişan aldım hatta, ateş ettim ardından, herşey, dakikası dakikasına hesaplanmış gibiydi, biri daha önüme çıktı; merminin saplandığı yerden akan kan midemi bulandırmaya yetiyordu ne kadar uzaklarında da olsamda, keskin bir nişancının göreviydi bu; keskin derin ve belirli atışlarla avlamak, avlanmamak. Ellerim nedensizce titremeye başladı, bu benim başıma ilk defa geliyordu gibi, ensemin üzerine sert bir silah uçu gibi bir şey hissetim, arkamı döndüğümde ise bu sefer avlandığımı farkettim, ancak unutukları yegane şey, bir Türk Askerinin vatanı koruma azmi bunların bizi dağıtma çabalarından bin kat daha büyüktür, azim, mücadele; muhteşem ikili. Arkamı döndüğüm gibi ensemin köküne dayanmış tüfeğin uçunu tuttum. Ve o tüfekle arkamdaki adama vurdum, yere düştü, kucağımda ki tüfeğiyle onu vurup yerime döndüm. Sesler susmuyordu bir türlü, ağırlaşan kokular ve susmayan silahlar. Allahtan artık alışmıştım. Kulaklığımdan komutana seslendim; "Komutan...arkalarınıza dikkat edin, bitti."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızıl Nöbet 1- TAMAMLANDI
FanfictionBir ölür, bin diriliriz, yinede bu vatanı korumaktan vazgeçmeyiz! diye başlamıştı herşey, ta ki Özel Takım'ı o görev darmadağın edene kadar. Evet, burdaki askerler Özel Takım'da görevlerini sürdürüyorlardı, canını Vatan'a verebilecek 8 genç asker ve...