Düzenlendi
Bölüm şarkısı :Oğuzhan Koç Küsme Aşka
Keyifli okumalar :)
***
Yıllarca yurtlarda büyüyen,kimsesizliği iliklerine kadar yaşayan, korkularıyla küçüçük yaşında yüzleşmeyi öğrenen bir kızdı Pelin. Yalnız değildi canından çok sevdiği üç kardeşe ve bir adama sahipti. Yine de aile özlemi yüreğinde idi. Sonuçta hiç kimse anne- babanın yerini dolduramazdı. Bir çocuğun ailesiz büyümesi kadar acı ne olabilirdi ki?
Dakikalardan beri karşısında oturan yaşlı adama bakıyordu Pelin. Yüzünü hatırlıyordu geçen gün restoranda görmüştü bu adamı gözlerinin üzerinde dolandığını hissetmişti ki bir kez daha hislerinin ne kadar kuvvetli olduğunu anlıyordu. Her ne hissediyorsa doğru çıkıyordu çünkü.
Şimdi karşısında oturan adını dahi bilmediği bu adam babasıydı öyle mi? Saçmalıktı bu babasının yüzünü gayet iyi hatırlıyordu hoş baba demeye bin şahit isterdi de. Derin bir nefes alıp yaşlı adamı inceledi. Ağarmaya yüz tutmuş siyah gür saçlarıyla, koyu kahve gözleri ve heybetli duruşuyla çoğu kadını etkileyecek bir yakışıklılığa sahipti. Asaletli bir adam olduğu her halinden belliydi ancak içinin dışı kadar güzel olmadığına nedense emindi Pelin. İkisinin bakışmaları sürereken odada sessizlik hakimdi. Herkes adamın diyeceklerini büyük bir merakla bekliyordu. Bu adam gerçekten Pelin'in babası mıydı?
"Evet sizi dinliyorum bu söylediklerinizin umarım mantıklı açıklaması vardır."
Yaşlı adam derin bir nefes aldığında kızına baktı. Ne kadar da güzel bir kızdı Pelin. Tıpkı annesi gibi. Siyah uzun saçları, bal köpüğü gözleriyle bir zamanlar sevdiği kadına fazlasıyla benziyordu. Ne acıydı ki büyürken yanında olamamış, yurtlarda büyümesine göz yummuştu. Bir hata yapmış bunun bedelini ise karşısında duran öz kızı Pelin ödemişti. Ne çok isterdi sımsıkı sarılıp hiç bilmediği kokusunu içine çekmeyi. İpek saçlarını okşayıp, pamuğa benzeyen beyaz yanaklarını öpmeyi. Fakat bunu yapmaya hakkı yoktu. Yıllar evvel onun ölüm fermanını imzalamaya kalkmışken şimdi dokunmaya hakkı yoktu.
"Ben... ben ne diyeceğimi bilmiyorum. Nereden başlayacağımı... Pelin sen benim kızımsın."
"Anlat" dedi genç kız yüksek ses tonuyla. İçinde yersiz bir öfke vardı bu adama karşı. "Nasıl benim babamsın anlat her şeyi işte karşındayım."
"Annen yani Nurdan... onu çok sevdim gerçekten çok çok sevdim. Deli gibi âşıktım fakat sonra ayrılmak zorunda kaldık sana hamile olduğunu bilmiyordum söylemedi bana. Babasının yanına döndüğünü ve orada başka bir adamla evlendiğini duydum ama çok sonra. Bilmiyordum Pelin inan bana senin benim kızım olduğumu bilmiyordum."
"Şimdi nasıl öğrendin peki?"
Bu adamın söylediklerine inamıyordu Pelin. Dudaklarından dökülen kelimeler doğru gelmiyordu sanki hepsi birer yalandı. Fakat annesinin adını bilmesi işte bu işin tuhaf yanıydı.
"Annenin bana yazmış olduğu bir mektup şimdi elime geçti ve orada da bana her şeyi anlatmıştı."
"Mektup nerede?" Engin araya girdiğinde öfkeli gözlerle yaşlı adama bakıyordu. Pelin'in babası değildi bu adam yalan söylüyordu, bütün bu dediklerine inanası gelmiyordu.
"Şey... yanımda değil."
"Ne yani siz yıllar sonra kızınızı bulmuş bir baba olarak onun evine geliyorsunuz fakat size yazılan mektubu yanınızda getirmiyorsunuz öyle mi?" Bu sefer konuşan Koray'dı. Bir kaşını kaldırmış şekilde yanında oturan adamdan bir an olsun gözlerini çekmiyordu. İçinde ki sesler bu adam bir işler çevirdiğini söylüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İstanbul Masalı
Teen FictionSert erkek, masum kız hikayelerinden sıkıldıysanız doğru yerdesiniz. Bu kitapta roller değişti çünkü. *** Acımasız bir baba tarafından büyütülen bir kız aşka inanmazdı. Duygusuz ve sertti. O İstanbul Kandemir'di. Yıkılmaz buzdan duvarları vardı. F...