Bölüm Şarkısı Gökhan Türkmen ve Aslı Demirer Korkaksın ( Bu bölüm için çok şarkı aradım fakat sanırım en uyan şarkı bu )
Keyifli okumalar :)
Düzenlendi
***
İnsan bazen kör bir kuyuya düştüğünü sanır. Çaresizlik bütün benliğini kaplar. Düştüğü bu kör kuyudan çıkmak için çırpınır durur umutsuzca. Kendi de bilir boşuna çırpındığını fakat yine de içinde ufak bir umut kaybolmaz. Belki de mucize bekler... mucizelerin gerçek olduğuna inanır belki de. Tıpkı İstanbul Kandemir gibi.
Semih, İstanbul'u kaçırmıştı ve bunun üzerinden tam tamına bir ay geçmişti bir ay içinde çoğu kez kurtulmayı denese de bir türlü Semih'in cehenneminden kurtulamamıştı. Her tarafta adamlar vardı. Semih bütün tedbirleri almıştı. İstanbul ise kendi kendine bir çıkış yolu aramaya çalışıyordu. Ama ne yaparsa yapsın bu lanet yerden kurtulamıyordu. Hayatta ilk defa bu kadar yıprandığını hissediyordu. Gücü yavaş yavaş tükenirken daha fazla nasıl bütün bu acılara dayanabileceğini bilmiyordu. Bir sonu olmalıydı bu ızdarabın. Bitmek bilmez acılar kalbini acıtıyor, kanatıyordu. Gözyaşları durdurak bilmeden akıyordu. Ağlamak çare değildi ama acısı o kadar derindi ki gözyaşlarıyla içinde ki acıları dışarı atabiliyordu.
Diğer yandan Koray ise kendini suçluyordu. İstanbul'u korumayı becerememişti bundan daha kötü ne olabilirdi ki? Sevdiğine sahip çıkamamıştı. Kendinin yüzünden İstanbul kim bilir ne haldeydi. Bütün her şeyi gidip polise anlatmıştı. Her şeyi bütün olanı biteni. Sonuç ise kapanan dosyalar yeniden açılmıştı. Levent Kandemir ve Semih her yerde aranıyordu ancak ikisinden de hiçbir iz yoktu. Semih her şeyi en ayrıntısına kadar düşünmüştü bu yüzden ne kadar uğraşsalar da İstanbul'u bulamıyorlardı. Koray ise kahroluyor her gün daha beter bir hale geliyordu.
Vildan Hanım öğrendiklerinden sonra kalp krizi geçirmişti. Günden güne daha iyi olsa da hâlâ hastanede yatıyordu. Mert hiçbir şey anlamıyordu. Ona devamlı bir şeyler uydurmak zorunda kalıyordu Koray. Ablam nerde? Dediği zaman Koray'ın kalbini dağlıyordu. Susuyor cevap veremiyordu. Diyemiyordu ki benim yüzümden onu kaçırdılar diye. Bütün herkes Koray'a destek olmaya çalışsa da durum felaketti. İstanbul yoktu ve en önemlisi bir ruh hastası tarafından kaçırılmıştı. Nerde ne halde olduğunu kimse bilmiyordu.
Bir ay acılar içinde geçerken kimsenin elinden bir şey gelmiyordu. Polisler ellerinden gelen her şeyi yapıyorlardı ancak ne İstanbul'u ne Semih'i ne de Levent Kandemir'i bulamıyorlardı. Koray'ın en büyük endişesi polise giderek İstanbul'un hayatını tehlikeye sokmuş olmasıydı. Eğer bu yüzden sevdiği kadın zarar görürse kendini asla affetmezdi.
Yine böyle çaresizce geçen günlerden biriydi bugün. Koray balkonun demirlerini sımsıkı kavramış bir haldeyken düşünceleri arasında kaybolmuştu. Yüreği öyle yanıyordu ki tarifi yoktu bunun. Canı, cananı yoktu ve bir ruh hastası tarafından esir alınmıştı. Kendi ise hiçbir şey yapamıyor, eli kolu bağlı halde bekliyordu. Şehrin altını üstüne getirmek, her yeri darma duman etmek istiyordu ancak Mert'i düşünüyor ve bundan vazgeçiyordu. Kendine emanetti o küçük çocuk. Annesi hastanede, babası bir katil ablası ise tutsaktı kendinden başka kimsesi yoktu onun. Haluk Bey'e gerçeği söylememişti. İşler yeterince karışıkken bu gerçek her şeyi daha beter bir hale sokardı. Fakat bunlardan daha önemlisi Mert nasıl olanları kaldıracaktı? Kendi bile ne yapacağını bilmezken Mert nasıl üstesinden gelecekti?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İstanbul Masalı
Teen FictionSert erkek, masum kız hikayelerinden sıkıldıysanız doğru yerdesiniz. Bu kitapta roller değişti çünkü. *** Acımasız bir baba tarafından büyütülen bir kız aşka inanmazdı. Duygusuz ve sertti. O İstanbul Kandemir'di. Yıkılmaz buzdan duvarları vardı. F...