Zaman ne kadar çabuk geçiyordu değil mi?
Ölümümün üzerinden 2 buçuk ay geçmişti.
Bu zamanı komik buluyordum çünkü arkamdan ağlayan kimse olmamıştı.
Cesedimi yakmamışlar, ailesi bulunamayan insanların gömüldüğü mezarlığa gömülmüştüm.
Cenazeme Jimin ve Mina gelmişti.
Ailem zaten ölüydü...
Jungkook ise ben gömüldükten 1 buçuk saat sonra tek gelen iki kişi de gittikten sonrasında gelmişti.
Gelmeyeceğini düşünmüştüm ama gelmişti.
Elinde kadehimle...
Geriye kalan zehirli kanı mezarıma döküp birkaç dakika bakıp gitmişti..
Biliyor muydu?
O döktüğü zehir sayesinde şu an da mezarının üstünde çeşit çeşit çiçekler vardı..
Beni öldüren zehir tekrardan beni öldürmek yerine toprağıma hayat vermişti.
Gülümseyerek oturduğum yerden kalkarak arkamı silkeledim ve kendi mezarıma giderek elimi mezar taşında dolaştırdım.
Biliyorlar mıydılar?
Ben ölmemiştim...
Babam aslında bir şeytan, annem de aslında bir melek olduğu için öldükten sonra asıl benliğime kavuşmuştum.
Ama hâlâ bilemiyordum; ben melek miydim yoksa şeytan mı?
İnsanların ve ya vampirlerin, kurtların, büyücülerin..
Her neyselerinden herhangi birinden birinin beni görüp göremediğini de bilmiyordum.
Burası ailesi bulunamayanların mezarlığı olduğu için kimse gelmiyordu ve ben de sorumun cevabını alamıyordum.
Oflayarak etrafa baktım.
Ağaçlar etrafı sardığı için güneş buraya çok gelmiyordu ama yaz ayının sıcak günlerinden biri olduğuna emindim.
Öğle zamanıydı..
Her zamanki gibi öğlen saatlerinde buraya kargalar geldiği gibi yine gelmişlerdi ve etraf o ürkütücü sesle dolmuştu.
Mezarlığın tahminen 100 m ötesinde olan kilisenin çanını duyuyordum.
Pazarları öğlen vaktinde çanlarını çalar ve ürkütücü karga sesleriyle bu korkutucu mezarlıkta düet yaparlardı..
Hafif bir rüzgâr esmeye başladığında bu düete katılmak için hangi şarkının olduğunu hatırlamadığım bir ritmi mırıldanmaya başladım.
Güzel bir gündü..
Başkalarının abarttığı gibi kötü bir yer değildi mezarlık..
Sabahlaı karga ve çan sesleriyle düet yapar, akşamları da uyumaya gelen köpek ve çeşitli hayvanları severdim.
2 buçuk ayda burası benim evim olmuştu..
Buna yüzde yüz emindim..
Geçmişin acılarıyla içim yansa da Jimin'i, Mina'yı ve ya Yoongi'yi görmek istesem de, hatta şu an da Jungkook'un ne yaptığını merak etsem de hayat aynıydı işte..
Ben, kilise çanı ve kargalar...
"Tzuyu?"
Duyduğum sesle şok olurken hızla arkama dönerken 2 buçuk ayda daha da yüzü pürüzsüzleşmiş Jungkook'a baktım.
"Jungkook?"
O sırada aramızda sadece bir metre ve ılık ılık esen tatlı bir rüzgâr vardı..
"Tanrım, öldüğünü sanıyordum.."
Jungkook şaşkınlıkla yüzüme baktıktan sonra alayla gülümsedi.
"Tanrı aşkına, neden ölmedin?"
.
.
.
.
.
Kısa bir bölümdü ama olsun 😊😊
Lütfen yorumlarınızı eksik etmeyin ve bölümleri oylamayı unutmayın..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VAMPİR 2✔
VampireHayat uzun ama kuşlar yok olmuş. Peki ben neden hâlâ yaşıyorum? . . . . . . . . (2. Kitaptır. Lütfen ilk kitabı okuduktan sonra okuyun.)