4.Bölüm: Geçmişimiz

5.1K 243 29
                                    

4.Bölüm: Geçmişimiz

Kapıyı açıp yavaş ve sessiz adımlarla içeri girdim. Yanında biri olabilirdi, ya da uyuyor olabilirdi. Bunu riske atmak istemeyerek bir elimi kapı koluna koyup aşağı doğru bastırdım, diğer elimi de kapıya bastırarak ses çıkartmadan ardımdan kapattım.

Dudaklarım istemsizce o şeklini alıp rahat bir nefes aldı. Başımı uzatıp içeriye doğru baktım. Kimse yoktu ve Baran uyumuyordu.

İki tahminimde de yanılmıştım.

"Günaydın tatlım," dedim, çocuğun suratına saf saf bakmayı keserek. Bu gidişle çocukta bir korku bırakacaktım.

Gülümsedi.

Yine konuşmamıştı ama artık konuşmasını istiyordum, en azından benimle.

"Bugün nasılsın bakalım?" dedim, belki konuşur ümidiyle. Bir yandan kontrollerini yaparken öbür yandan konuşacak mı acaba diye ona bakıyordum ama bırak konuşmayı bir tepki bile vermeden gözlerini benden kaçırmıştı.

Aradan geçen yaklaşık 10 dakikanın ardından yanındaki sandalyeye oturarak yatağa yaklaştım.

"Konuşmayacaksın değil mi?" Burnumdan verdiğim nefes sesli bir şekilde çıktı ve bende tıpkı onun gibi bakışlarımı dizlerime indirdim. Ne söyleyemem gerektiğini ya da bir şey söylemem gerekiyor mu, bilmiyordum. Saçmalıyor olsam bile benimle konuşma ihtimali buna değer gibi gözüküyordu.

"Korkuyor musun?" diye sordum. Bu soruyu ona daha önce de sormuştum ama bilmem gerekiyordu. Benden korkuyor muydu, ya da korktuğu biri var mıydı? Ama öncelikle korkuyorsa, neden korkuyordu?

Tepki bile vermedi.

Anlayışla tebessüm ettim, üzerine gitmek ve onu soru yağmuruna tutmak istemiyordum. Ama şu izlerde bir daha bakmak istiyordum, bunu inkar edemezdim.

"Sırtına bakabilir miyim?" dedim, tekrar cevabını alamayacağım bir soru daha sorarak. Yine tepkisiz kaldığı için bunu evet olarak kabul ettim, ve sırtındaki iki yastığı alıp arkasına oturdum.

Gözlerim saate kaydığında biraz hızlı olmam gerektiğini anladım. Çünkü buraya biraz erken gelmiştim, ve bu durumda yakalanmak istediğim son şey olurdu.

Her iz bıraktığım gibiydi ve bu ilk defa bu kadar berbat geliyordu. Cebimden çıkarttığım kremi hızlıca açtım ve sırtına yavaşça sürmeye başladım. Başta irkilmişti ama sonra sürmeme izin vermişti. Bundan yararlanarak hızlıca işimi bitirdim ve arkasından kalkıp dikkatlice yastıklarını eski yerlerine koydum.

Ardından derin bir nefesle ön tarafına, yatağın köşesine, oturdum ve ona baktım. Korkuyordu. Ne kadar yanında kalmamı istese de korkuyordu. Hissediyordum.

Hani bazen olur ya, bazı şeyleri konuşmak için kelimelere ihtiyaç duymazsınız ama bir şekilde anlarsınız birbirinizi.

Baran beni anlıyor muydu, ne yapmaya çalıştığımı biliyor muydu, bilmiyorum. Ama ben onu anlıyorum. Korktuğunu, ona zarar verildiğini, o izleri nasıl taşımaya çalıştığını görüyorum.

O dışarıdan küçük bir çocuk gibi gözükse de içinde kopan fırtınaları, ben biliyordum. Ve eminim ki bir başkası olsa, yaşı önemsiz, bunu taşıyabileceğini esen o fırtınaları bu kadar şiddetli karşılayacağını sanmıyordum.

"Benimle konuşman gerekmiyor," diye başladım söze, ne diyeceğimi pek bilemeyerek. "Ama hazır olduğunda benimle konuş olur mu? Ben anlıyorum seni... Daha çok küçüksün, yaşamaman gereken şeyler olmuş ama benden korkma. Sana ne olursa olsun asla zarar vermem. Şimdi gitmem lazım ama tekrar geleceğim ve yanında olacağım, sana yardım edeceğim."

Kasvetli RenklerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin