5.Bölüm: Şans

4.8K 226 10
                                    

5.Bölüm: Şans

Bizim bütün suçu yüklediğimiz bu hayat, biz insanlara göre çok güzel, çok özeldi. Bizim ise tek yaptığımız şey, içinde küçücük bir nokta bile etmeyecek olan varlığımızla burayı mahvetmekten öte değildi.

Küçükken hep bulunduğum yerden, evimden nefret etmiştim. Okul dışındaki hayatımı temsil ediyordu odam. Oradan ne kadar nefret edersem edeyim ağlamak için koştuğum tek yer olmuştu. Tıpkı asla sığınamadığım ilk yer olduğu gibi.

Bir şeyler olurdu ya sığınmak, kaçmak, saklanmak, bulunamamak isterdi insan. Benim öyle bir şansım hiç olmamıştı. Kaçtıklarım, hep beni o odada bulmuş ve ben hep odamdan nefret etmiştim sanki yaşadıklarımın sorumlusu sadece orasıymış gibi.

Şimdi ise anlıyorum. Benim nefret ettiğim şey odam değildi. Nefret ettiğim şey, saklanamamaktı.

(2 hafta sonra)

Nefes nefese gözlerimi araladım.

Uykumda sıkça nefes alıp verdiğimden ve susuz kalmış olduğumdan dolayı olsa gerek, boğazıma iğneler batıyormuş gibi hissediyordum.

Ellerimden biri boğazıma dayayıp ovdum. Pek bir faydası olmasa da iyi gelecekmiş gibiydi.

Kendimi bu sıkıntılı durumdan bir an önce çıkartmak için sessizce yerimden kalktım ve hastane odasının banyosuna girdim. Kendimi lavabonun önüne atıp suyu açtım ve elimi yüzümü yıkayıp elimin tersini boynum ile ensem arasında gezdirdim.

Bakışlarım aynadaki yansımamla kesişti.

"Kabus..." diye mırıldandım sonra. "Hepsi birer kabus."

Baran'a karşı vicdanımı bir türlü susturamıyordum. Ve bu her gün omuzlarıma daha ağır bir yük oluyordu. Sırtındaki yaraları saklamakla hem ona hem kendime ihanet ediyordum bir nevi. Bana olan güvenini sarsıyordum.

Gözlerimi bir kaç saniyeliğine kapattığımda  yanağımda kayıp giden yaşı hissettim.

Belki vicdanımı susturmak için iki, üç gecedir burada kalıyordum, Baran'la.

Aradan koskoca 2 hafta geçmişti ama ben hala yerimde sayıyordum. Bir çocuğun daha nasıl bir durumda olduğunu görüyor ve biliyordum ama elimden sebepsiz yere hiçbir şey gelmiyordu.

Bu durumu kimseye anlatamıyor, bana yeni yeni güvenmeye başlayan, benimle konuşmak için çabalayan, ve bu konuda tek olan ben, ona ihanet ediyordum. Ona yardım edebilmek için hiçbir halt yapmıyordum.

Neden peki?

Bu soruyu aynada gözlerimin içine bakarak soruyorum kendime, "Neden?" diyorum. "Neden yapıyorsun bunu, neden hem Baran'a hem küçük Afra'ya kıyıyorsun?" cevap ise bir damla yaştan ötesi değil.

Aslında kendimce uydurduğum, kendimi teselli etmek için kendime sunduğum sebeplerim vardı ama benim ki kendi yalanıma kendim inanmadan başka bir şey değildi.

Yağız'dı sebep. Eskiden ona duyduğum güvendi.

Şimdi ise, bu konu hakkında hiçbir bilgim yoktu. Yağız vardı, Baran'ın yanındaydı ama nesiydi onun? O mu yapıyordu bütün bu iğrenç eziyeti? Gerçekten Yağız mı kıyıyordu küçük bir çocuğun gözyaşına, hayallerine.

Ben bunu bilmiyordum ve susuyordum bu yüzden. Ama yaptığım hataydı. Eğer o ise, cezasını çekmeliydi. Değilse, ondan nasıl şüphelenebilirdim diye kendimi yiyecektim. Sonuç beni korkutuyordu.

Yüzümü kurulayıp banyonun kapısını açtım ve odanın içine sızmış olan aydınlığa doğru derin bir nefes aldım.

Adımlarım Baran'ın yanını hedef aldı ve oraya doğru ilerledim. Dokunmaya bile korkuyordum ona. Yaptığım şey, bunu bile engelliyordu. O kadar masum görünüyordu ki, şüpheye bile düşüyordum bazen. Bu çocuk, benim küçüklüğümden bile çok daha masum...

Kasvetli RenklerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin