19.Bölüm: Hoşçakal

3K 161 78
                                    

19

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

19.Bölüm: Hoşçakal



Olmamış varsayarız, demiştik. Peki öyle varsayabilmiş miydik? Sanmıyorum. Aksine sanki böyle olmak zorundaymış gibi aklımdan çıkmıyordu bir türlü. Yağız'la geçirdiğim her an her saniye aklıma kazınıyor ve kalbime zararı dokunacak kadar anlam içeriyordu.

Koltukta, onun omuzunda uyuyakalmıştım. Bu yüzden ikimizde de bir takım ağrılar baş göstermiş olsa da son zamanlarda uyuduğum en güzel uyku olduğu şüphesizdi. Bu ağrının çok daha fazlasını çekeceğimi bilsem yine onunla uyumak isterdim, içimdeki saklı duyguları uyandıran kokusu burnumun hemen ucundayken...

Bu dünyaya bir türlü sığamamıştım, sığdırılamamıştım. Ne annem bensiz yapamayacak kadar çok önemsemişti beni; ne de beni hayatıma hiç girmemişçesine, üvey bir babanın eline bırakıp giden babam...

Ama Yağız'ın göğsünde bir yer bulabilmiştim kendime. Sığınabilmiştim ona. Bana şüphesiz hayatında bir yer vermişti. Bana karşı güveni sarsılmış bir adam bunu yapabiliyorken, bir anne baba neler yapmazdı... ama yapamıyorlardı işte. Yapamamışlardı. Öyle ya da böyle beni hayatlarına alamamışlardı.

Ve şimdi benden, bu adamdan uzak kalmam isteniyordu. Annemin babamın dahi yapamadığını yapan, bana hiç tatmadığım hisleri tattıran, gerçekten gülmek ne demek öğreten, en önemlisi geçmişimi ardımda bırakıp bana yeni bir gelecek vaad eden adamı hayatımdan çıkarmam isteniyordu. Korkuyordum bende. Bana zehir olan bu hayatın içine Yağız'ı çekmekten korkuyordum. Sadece Yağız'la da bitmiyordu. Baran vardı... Yaralı bir çocuk vardı...

Onun benim yaşadığım hayatı yaşamasına izin veremezdim. Belki başlangıçta yaşadıklarımız aynıydı ama devamını değiştirebilirdim. Ondan uzak kalarak mutlu bir çocukluk yaşamasını sağlayabilirdim. Belki içimdeki yaralı kız çocuğunu koruyup iyileştirememiştim ama Baran'ı ondan uzak kalarak koruyabilirdim...

Gözlerim arabanın camından ilerleyen yollara baktı. Kaldığım binaya yaklaşmaya başlamıştık.

Sabah Azra'yla Ömer gelmiş ve bizi tabiri caizse sarmaş dolaş uyurken basmışlardı. O an utançtan yerin dibine girsem de güne Yağız'ın kolları arasında uyanmak o kadar iyi hissettirmişti ki... Bu duyguyu bir kez bile tatmış olmak unutulmazlarımın arasına girmişti. Belki bir daha asla böyle bir şansım olmayacaktı.

Dün ki iddiayı kazanmış olmasına rağmen şimdilik bir şey istememişti. "Sen bana geldiğinde..." demişti. "Sen bana geldiğinde söyleyeceğim."

Peki ona gidebilir miydim? Arada bu kadar engel varken, bütün imkansızları avuçlarımız arasında taşırken, ben geldim, diyebilir miydim?

Bizim bir arada olabilmemiz tıpkı gece ile gündüz gibiydi. Deniz ile gökyüzü... Ve belki de Sema'nın renklerinden Siyah ve Mavi gibi... Biri gökyüzünde; gündüzün temsiliyken, öbürü gecenin temsilcisi.

Kasvetli RenklerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin