10.Bölüm: Kabus

3.4K 200 40
                                    

10.Bölüm: Kabus

A

ğlamaktan bitap düşmüş bedenim. Yanan gözlerim. Bir nefes daha içine çekemeyecek ciğerlerim. Bakıyorum da, her uzvum ne kadar da yorgun.

Ve bütün bunlara rağmen, bedenimdeki ağırlığa bir yenisini ekleyen ıslak kıyafetlerim.

Üşüyordum. Hemde tir tir titreyerek.

Yağmurun altında kaç saat ıslandık bilmiyorum. Üstüne üstlük Yağız da benim yüzümden ıslanmak zorunda kalmıştı. Benden farklı kalır bir yanı yoktu.

İçim dışıma çıkana kadar, bütün göz yaşlarımı göğsüne akıtmıştım. Islanmasına sebep olup, bir de bağırışlarımın yakarışlarımın şahidi olmuştu.

Utanıyor muydum? Evet. Ama şuan bunu bile  düşünemeyecek kadar hem ruhum hemde bedenim yorgundu.

Başımı cama yaslayarak gözlerimin hızlı hızlı kayıp giden şeritlere kaymasına izin verdim. Her ışığın altından geçtiğimizde, ışık cama yansıyor ve full konsantre yola odaklanmış Yağız'ı gösteriyordu bana. Ve içim tarifsiz bir duyguyla harmanlanıyordu.

Beni hiç konuşmadan teselli etmeye çalışmıştı. Bunun tarifi nedir bilir misiniz? Ne oldu demeden. Ağlama demeden. Anlat demeden. Sadece susarak. O anlarda bana varlığıyla öyle yetmişti ki, tek ihtiyacım olan sanki birine saatlerce yaslanıp saçımın okşanmasıymış gibi hissetmiştim.

Dalar gibi olduğum vakit beni kucağına alıp arabaya taşımıştı. Hayal meyal de olsa hatırlıyordum. Islak saçlarımı yüzümden çekmiş, nereden bulduğunu anlayamadığım bir mont giydirmişti bana. O sırada zaten gelen uykum da gitmişti. Kemerimi de taktığında, o da arabaya binmiş ve böylece yola çıkmıştık.

Bir ışık daha kaldı arkamızda. Ve bir ışık daha.

Yağız'ın bana baktığını fark ettim camın yansımasından. Elini uzattığında bir an sanki dizimin üstünde titreyen elime dokunacak sandım. Ama sadece bir yanılsamaydı. Klimayı açtı. Sıcak hava yüzüme doğru üflediğinde vücudumu ürperten soğuk bir dalga bedenimden geçip gitti. Islak kıyafetlerimin arasında öylece kapandı gözlerim. Mayışmak denmezdi buna. Ama biraz rahatlamak diye koyardım adını.

Hala bir yerlerde beni kemiren bir şeylerin varlığıyla yavaşça bilincim kapandı.

"Aç kapıyı!"

Gür çıkan sesiyle bir bağırtı kopardığında dizlerim titredi sanki.

"Sana kapıyı aç dedim!" Kapıyı bir kaç kez daha zorladı. Vazgeçti sandım ama hayır. Vazgeçmezdi o. Asla vazgeçmezdi.

Elinde olduğuna yemin bile edebileceğim makasın sonunda sesini duymuştum. Beni korkutmak için yapıyordu ve başarılı da olacaktı. Defalarca sanki bir şeyi kesiyormuş gibi makası açtı kapattı.

"Afra! Bu kapı eninde sonunda açılacak biliyorsun değil mi küçük kızım? Babanı sinirlendirmeden kapıyı hemen aç."

Yatağımın kenarına ilişip yavaşça yere çöktüm ve dizlerime kollarımı doladım.

"Anne..." gözlerimden yaşlar birer birer dizime doğru akarken mırıldandım. "Nolur gel anne..."

Kapıya inen yumrukla adeta yerimde zıpladım. Buradan asla kaçışım yoktu. Annem gelmeyecekti.

Etrafıma baktım korkuyla. Kapkaranlıktı.

Gözlerim küçükken çok alışıktı bu karanlığa.

Kasvetli RenklerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin