27.Bölüm: Elbise.

2.7K 156 74
                                    

27.Bölüm: Elbise.

Ondan vazgeçmemi isteyen kişiyle, sevdiğim adam aynı kişiydi...

Üzerimde tonlarca yük varmış gibi bir hisle uyandım. Yüksek bir baskıyla yatağın ortasına gömülmüş gibi hissediyordum. Nefes darlığı, feci bir baş ağrısı ve büyük bir yük sanki bütün bedenimi ele geçirmişti. Beton da uyumuşum gibi her bir uzvum sızım sızım sızlıyordu. Ya günlerce dayak yemiş olmalıyım, ya da mezarımdan kalkıp yeniden dirilmiştim. Başka bir açıklaması yok gibi duruyordu bu ağrının.

Elimi alnıma bastırarak yavaşça yattığım yerden doğruldum. Bütün gece kabuslarla donanmıştı benim için. Bu ağrıların sebebi biraz da o yüzden olmalıydı.

Dün yaşananlar bir bir aklıma düşerken, gözlerim Yağız'ı aradı ama ne dün geceki gibi yanımdaydı ne de odada bir yerlerdeydi. Yorganı üzerimden atıp bacaklarımı yataktan aşağı sarkıttım.

Telefonum neredeydi onu da bilmiyordum. Sanki dün, o eve girdiğimde hem eşyalarımı hem de kendimi kaybetmiştim.

Zorla yataktan kalkıp odadaki banyoya girdim ve sıcak suyla elimi yüzümü yıkadım. Boynum bile o kadar çok ağrıyordu ki, bedenimin güzel bir duşa ihtiyacı vardı ama bunu şuan düşünecek halde bile değildim.

Odadan çıkacakken gözüme takılan montumu da yanıma aldım. Yağız üzerimden çıkartmış olmalıydı. Merdivenlerden aşağı inerken montumun ceplerini karıştırıyordum. Sonunda telefonumu bulup çıkarttığımda hızlıca ekranı açtım.

Saat 11.43 'ü gösteriyordu. Hayretle gözlerim açıldı. Yağız sabah erkenden yola çıkacağımızı söylemişti, bu saate kadar beklememiz normal miydi?

Mahçubiyetle dudaklarımı birbirine bastırdım. Ben uyuyakaldığım için mi gidememiştik acaba. Telefonumu cebime sıkıştırıp aşağı indiğimde salonda Yağız'ı göremedim.

"Yağız," diye ismini seslenirken, montumu koltuğun kenarına bırakıp ağrıyan boynumu ovuşturdum, mutfakta olabileceğini tahmin ederek mutfağa doğru adımladım.

Gözlerim boş mutfakta gezinirken kaşlarım çatıldı. Burada da yoktu. Bir kez daha seslendim adını ama herhangi bir cevap alamadım. Evde hiçbir ses ya da tıkırtı yoktu.

Beni öylece bırakıp gitmiş olamazdı, değil mi?

Düğümlenen boğazımla bir kaç saniye sadece etrafıma bakındım. Yavaşça mutfağın boydan camına doğru yaklaşırken gözlerim bahçede Yağız'ın arabasını görmeyi bekledi ama kendi gibi arabası da yoktu.

Titrekçe derin bir soluk bıraktım dudaklarımdan.

Beni yalnız bırakıp gitmişti.

Belki sabahı bile bekleyemeden, ben uyuduktan hemen sonra gitmişti. Emin değildim.

Elimi iyi gelebilecekmiş gibi göğsümün üzerine bastırdım. Biri kalbimi avuçlarının arasında sıkıyordu sanki.

Daha önce sadece bir kere geldiğim, dönüş yolunu bile doğru dürüst bilmediğim bir yerde beni tek başıma bırakıp gitmişti.

Dudaklarımda peydahlanan içler acısı bir tebessümle salondan montumu aldım ve evden çıktım.

Aniden yüzüme vuran sert bir rüzgarla olduğum yerde durup montumu giydim ve şapkamı örttüm. Dışardan her ne kadar soğukkanlı gibi gözüksem de içim o kadar çok yanıyordu ki, kalbimin kendiyle beraber beni de yakmasından korkuyordum.

Sakin ve yavaş adımlarla uçuruma doğru yaklaştım, durdum. İnsan karşıya baktığında fevkalade bir manzarayla göz göze geliyordu. Bütün şehir ayaklarımın altındaydı sanki. Köprüler, onlarca kat binalar, vızır vızır geçip giden arabalar... hepsi küçücük ama göz kamaştırıcıydı. Üstelik günün soğuk, basık ve aydınlık kısmında böyle gözüküyorsa, kimbilir gece nasıl muhteşem gözüküyordu tahmin bile edemiyordum.

Kasvetli RenklerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin