33.Bölüm: İlk Kural
Yaşadığım acıları hiçbir zaman bir bahane olarak görmedim. Çok canım yandı, çok kez her bir zerremin kanlar içinde kaldığını hissettim. Hatta çoğu kez gözyaşlarımın hemen ardından kanlar süzüleceğini düşündüm. Ama hiç kimsenin bunu bir bahane olarak görmesine izin vermedim. Hiç kimseden benim için teselli cümleleri sarf etmesini beklemedim, istemedim de. Yaşadım, ve belki de hala bitmedi. Hala yaşayacağım çok şey var. Hala yaşayacağım acılar, çıkaracağım dersler var. Aslında acılar bizi şekillendirir... Bunu kabullendim. Çok mutlu olduğumuzda değişmeyiz, ama çok acı çektiğimizde değişiriz. Bazı kararlar alırız. Bazı kayıplar veririz... En çok da kendimizden. Eksiklerimiz olur, artılarımız olur ama öyle ya da böyle değişiriz. Olgunlaşırız. Bazen öyle acılar yaşamak zorunda kalırız ki, birden çocukluktan yetişkinliğe evriliriz. Oysa bakılırsa hala küçücüktür ellerimiz, hala dizlerimizde kabuk tutmaya yüz tutmuş yaralar vardır...
Ben kendi yaşantımı, kendi yaşadıklarımı, kendi çocukluğumu, kendi eksikliklerimi kabullenmiştim. Şu saatten sonra yaşadığım şeyler yaşanmışken oturup ağlayıp sızlamakla neyi geri getirebilirdim... hiçbir şeyi. Öyleyse şimdi sıra sevdiklerimdeydi. Değer verdiklerimdeydi. Onların acısına ya ortak olmak ya da merhem olmaktaydı. Nasıl yapılırdı bilmiyorum ama o an buna birden karar vermiştim.
Karar vermek zorunda hissetmiştim.
Yağız ile mutfakta biraz daha konuştuktan sonra uyumak için odaya çıkarken sesler duymuştum. İç çekişler... Belki kalp kırılışları... Yalnızlıklar...
Azra'ydı bu. Şu sürekli neşeyi yanında taşıyan kadın. Yağız'ın kardeşi. Umursamaz, eğlenceli... Ama o gece ağlıyordu. Hemde için için. Sessiz sessiz. Kimsenin duymasını istemez gibi yastığı yüzüne bastıra bastıra. O an kalbimin en derinlerinde hiçbir zaman gün yüzüne çıkmasına izin vermediğim bir duygu peydah oldu. Annesizliği tattım. Babasızlığı tattım. Yapayalnız kalmayı tattım. Sevmek... Sevmeyi tattım, aşık olmayı... Hatta şu sıralar tatmakta olduğum bir rol daha var, annelik... Onu da ister istemez kalbimde hissediyordum. Ama bütün bunların yanı sıra tatmadığım bir şey vardı. O da kardeşlikti.
Azra'yı gerçekten bir kardeş gibi hissetmekten kendimi alıkoyamıyordum. Öyle sıcakkanlı bir insandı ki çok çabuk içime sızıvermişti. Tıpkı bugün annesinin acısı onun içine hızla sızdığı gibi...
Annesizliği tatmış küçük bir kız çocuğuydu o da. Yıllarca aile kavramından arta kalan abisinden de uzak kalan küçük bir kız çocuğu... Annesini hiç görmemişti. Neye benzer, saçları ne renk, gözleri ne renk... Bunları bilmiyordu. Ve kafasında bunlar dönüp duruyordu biliyorum.
Bu gece umut tohumu ekilmişti sevgisiz yüreğine. Şimdi için için sessizce ağlıyordu.
Elim her ne kadar kapı koluna gitsede açamamıştım bir türlü. Yapamamıştım. Biliyordum ki yüzleşmeye hazır değildi. Gerçekler can yakardı. Yanına girdiğim anda saatlerdir kendine sorduğu bir soru gün yüzüne çıkacak ve dile gelecekti. "Ya yaşıyorsa? Bunca yıl sonra ya yaşıyorsa?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kasvetli Renkler
Humor"Seni istiyorum..." diye fısıldadı dudaklarını dudaklarıma değdirip geri çekilirken. "Acılarını, yaralarını, yorgunluklarını, mutluluklarını... hepsini." ... Bazı izler vardır üzerinizde, ağırdırlar ama sırtınızda taşıdığınız hiçbir şeye benzemezle...