"Hayır... Hayır, Dayı benim suçum yok... Hayır!"
Yerimden kan ter içinde sıçrarken gözlerimi aydınlığı açtığım anda rüya olduğunu fark ettim. Elim bebeğimi arar gibi karnıma gidince gözlerim dolmuştu. Dayımı daha önce hiç bu kadar sinirli görmemiştim. Dayımın hep güler yüzünü hatırlarken beni seven kollayan Dayımı hatırlarken rüyamda ki çıkışı zoruma gitmişti. Eminim ki dayım haberimi aldığım anda delirmiş yanı yakıla her yerde beni aramaya başlamıştır.
"Keşke dayım değil de babam olsaydın. Keşke senin çatının altında doğup büyüseydim de bütün bunlar başıma gelmeseydi. Keşke seçim hakkımız olsaydı eğer olsaydı anne ve babamı değiştirmek için neler vermezdim. Ah hayat bana borcun var bana bir anne ve baba borcun var...
Elimin tersiyle burnumu silerek ayağa kalkmıştım. Telefonum ya da odada saat olmadığı için saatin kaç olduğunu göremiyordum. Karnımdan açlığıma dair sesler gelince elimi karnıma götürerek pencere kenarından aşağıya baktım. Aşağıda ki devriye gezen adamları görünce dayımın konağı akıma geldi. Dayımın konağı da çok sıkı korunurdu. Baran korumalardan fazla haz etmese de dayım her seferinde gerekliğine dair nutuklar çekerdi
"Ah Dayı keşke sana gerçekleri anlatabilsem. Belki bana inanırdın..." Kahrımdan ölmeden önce düşüncelerimden sıyrılarak odamdan çıktım. Aşağıda beni ne bekliyordu bilmiyordum ama bir an önce aşağıya inip oğlumun karnını doyurmalıydım. Odadan çıktığımda sıra merdivenlere gelinle oğlumu korumak için elimi karnımdan hiç çekmeden merdivenlerden aşağıya bir bir indim. Son basamağa gelmeme rağmen hiç kimse görünmüyordu.
Acaba odasına mı bakmalıydım diye düşünürken başımı çevirip yukarıya bakmamla yan taraftan sesler geldi. Sadece ses de değil enfes kokularda gelmişti. Kokunun cazibesine dayanmadan sesin geldiği noktaya yürüdüm ki mutfaktan içeriye girmiştim. Mutfağa adım atmamla birlikte arkası dönük olan Doktor Bey varlığımı fark eder etmez bana dönüp gülümsemişti.
"Günaydın size kahvaltı hazırladım." Dedikten sonra da biraz daha gelmeseydiniz her şeyi göze alarak odanıza girecektim, demişti. Onun böyle çoğul konuşması içimi bir hoş etmişti.
"Günaydın Doktor Bey keşke zahmet etmeseydiniz ben ne gerekiyorsa hazırladım."derken bana oturmam için sandalye çekip "Olmaz öyle şey sen benim hem misafirimsin hem de hamilesin. Hoş bu eve bana ait değil ama her koşulda sen benim misafirimsin ve ona göre davranmalısın."
"Misafirleriniz nasıl davranmalı?" O böyle anlatınca kendimi sormaktan alıkoyamamıştım. Doktor Bey ise bir saniye diyerek ikimiz için çay koyup kendisi de karşıma oturdu.
"Birincisi Ayça Hanım, benim misafirlerim ben ne söylersem onu yerine getirmelidir. Örneğin ben ne kadar yemesini söylersem o kadar yemeli ben ne kadar süre dinlenmesini söylersem o kadar dinlenmeli ve ben ne kadar rahat davranmasını söylersem o kadar rahat olup kendi evinde gibi hissetmelidir. Unutmadan misafirim asla iş yapmamalıdır. Her türlü hizmet şahsıma aittir."
Sözleriyle birlikte dudaklarım kendiliğinden yukarıya kıvrılmıştı. Ben ki ben olalı asla mutsuzken gülmeyen ben onun sayesinde bir ilki yaşayarak ağlanacak halime gülmüştüm. Tam teşekkür ederim demek için ağzımı açacaktım ki çatalıyla tabağıma vurup kahvaltını bir an önce yap demişti. Bende söylediğini ikiletmeden büyük bir iştahla yemeğe koyuldum.
Şu kahvaltı var ya şu kahvaltı örü hayatımca yediğim en güzel kahvaltıydı. Valla boşuna dememişler açken sen sen olmuyorsun. On dakika sonra kahvaltım bitince fazla hızlı yediğimi fark etmiştim. Doktor Beyin de kahvaltısı bitince ayağa kalkıp tabakları kaldıracaktım ki "Kurallar küçük hanım kurallar..." diyerek beni salona postalamıştı.
Allah'ım dünya da bu kadar iyi bir erkek kalmış mıydı? Yoksa o türünün son örneği miydi? Salona geçip oturduğumda boş gözlerle etrafıma bakıp yalnızlığımla baş başa kaldım. Gülen gözlerim solunca bundan sonra ne yapacağımı düşünmekten alıkoyamamıştım. Sonra gözüm saate gidince on ikiyi çoktan geçtiğini fark ettim.
"Ayça..." Sesin geldiği yöne bakınca "Ben dışarıya çıkıyorum hemen..." demesine kalmadan ayağa kalktım. Beni bir başıma bırakıp nereye gidecekti. Tamam, onu da tanımıyordum ama dışarıdaki adamlardan da ürküyordum. "Gitme..."dediğimde aslında nereye diye sormak niyetinde ağzımı açmıştım. Doktor Bey elini ensesine götürünce dudağımın iç kısmını dişledim.
"Gidip hemen geleceğim demek istedim. Sadece dışarıdaki adamlara bakıp geleceğim. Yoksa seni bir başına bırakıp hiçbir yere gitmem." Bir kez daha minnetle bakarak başımı olumlu anlamda salladım. Doktor Bey de başını sallayınca çıkıp gitmişti. Bende o gidince sanki ona inanmıyormuş gibisinden pencere kenarına kadar gidip perdenin arkasından dışarıya bakmıştım.
Doktor Bey adamlarla tek tek konuştuktan sonra tekrar içeriye girmişti ki ben yine acıktığımı fark ettim. Ne oluyor Ayça, adamı her gördüğünde acıkmakta ne oluyor. Bilinçsizce o içeriye girince ağzımı şapırdatmış olmalıydım ki bana gülerek işaret parmağıyla mutfağı işaret etti.
"Yemen için bir şeyler yapmamı ister misin?" diye sorduğunda hiç düşünmeden başımı olumlu anlamda sallamıştım. Doktor Beyin yüzündeki gülüş iyice yayılınca "O halde beni takip et." demişti. Bende yine söylediğini ikiletmeden peşi sıra yürüyerek onu takip etmiştim. Bizim için atıştırmalık ne yaptıysa büyük iştahla onu da yemiştim. Aslında karnım aç değildi de gözüm açtı.
Yemeğim bittiği sırada ansızın kapı çalınmış korkuyla ayağa kalkıp Doktor Beye gözlerimi dikmişti. O da karşımda ayaklanınca sakin ol diyerek mutfaktan çıkmış bende büyük merakla hemen ardından olmasa da kıyıdan köşeden takip ederek gelenlere bakmıştım. Sonradan fark ettim ki gelenler Çiçek ve siyah giyinen adamdan başkası değildi. Çiçek ne kadar cıvıl cıvıl rengârenkse o adam da tam tersine o kadar karanlık simsiyahtı. Bu mafya kılıklı adamla bu kızın ne işi olurdu hala anlam veremiyordum.
"Ayça, bak size neler aldık..." Çiçek elindeki paketlerle içeriye cıvık cıvıl girince bende ona doğru yaklaşmıştım. Çiçek elindekileri bırakıp bana sarılınca yine karnım ona mani olmuştu. Benden ayrıldığında gözüm doktor bey ve karanlık adama gitmiş onların bize bakarak fısıldanmalarına anlam verememiştim. "Hadi Ayça, gel beraber bakalım.."
Çiçekle beraber oturunca kucağına koyduğu paketleri tek tek açıp bana göstermiş benimde gözlerim dolmuştu. Oğlumun ilk hediyesiydi bunlar "Ne oldu iyi misin?"Çiçek korkulu gözlerle bakınca burnumu çekiştirip "Yo hayır, iyiyim. Sadece bunlar oğlumun ilk hediyesi bu yüzden fazla mutlu oldum. Teşekkür ederim."
"Olur, mu hiç öyle şey artık senin oğlun benim yeğenim dolayısıyla da teyzesi oluyorum." İlk senin oğlun benim dediği anda tüylerim diken diken olmuş ürperdiğimi hissederek arkamda ki adamlara bakmıştım. Çiçek benim diye sahiplenici bir söz sarf edince aklıma kötü dair ne varsa her şey gelmişti. Yine de aklıma gelenlere deli saçması değildi. Bebekleri alıp başkasına evlatlık vermiyorlar mıydı? Belki bu yüzden beni buraya hapsetmiş de olabilirlerdi. Belki de bu ikisi evliydi ve hiç çocukları olmuyordu. Belki de doktor oğlumu onlara satmıştı. Kanım çekilince yutkunarak sordum.
"Siz...siz ikiniz evli misiniz?"
YA GERÇEKLER GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ DEĞİLSE...