Rüya olsun isterdim

69.9K 3.4K 277
                                    

    "Demek ikincisini de düşünüyorsunuz bir bakalım gelin kızımın ilkini doğurabilecek mi?"

Bu da ne demek oluyordu? Kanım çekilince korku dolu gözlerle Ferit'e baktım. Ferit de bana saliselik de olsa babasına bakıp yüksek tonda konuştu. "Nasıl ilkini doğurabilecek mi? Bunu söylerken neyi kast ettin?"

Gerim gerilen babası arkasına yaslanarak ayak ayaküstüne atıp kendinden gayet emin konuştu. "Gelinin diyorum yaşı küçük bakalım sağ salim..."

Ferit bir anda kalkınca elimi tutuğu içinde bende onunla birlikte kalkarak ne olduğunu anlamaya çalıştım. Ferit sinirden kızarırken "Sakın bir daha saçma sapan konuşma kendi düşüncelerin sana kalsın benim karımın sonu annem gibi olmayacak yanında ben varım ben senin gibi karımı evde bir başına bırakıp eğlencelere gitmem."

Babası da sinirlenerek ayaklanınca Ferit babasının köpürmesine izin vermeden ellimden çekiştirerek peşinden sürüklemişti. Arkama baka baka yürürken Yeliz hanımın Cemal beyin koluna girerek bize düşman bakışları atan kocasını sakinleştiriyordu. İşte o an ilk defa içim ürpermişti. Bu adamında karısının da bakışları bakış değildi.

Ferit bir sinir odaya girince elimi bırakıp kendi kendine söylenmeye başlamıştı. Sesi duyulmasın diye kapıyı kapatarak yanına yaklaşıp kısık sesle "Ferit." Dememle bana aniden dönüp "Ne var?" diye bağırması bir oldu. Korkuyla irkilerek geriye doğru bir adım attığımda elim karnıma gitmişti.

"Ayça..." Cümlenin devamı getirecekmiş gibi olsa da konuşmak yerine beni kendine çekerek sımsıcak sarıldı. "Üzgünüm sana çıkışmak istemedim..." Bana böyle sarılınca ayaklarım yerden kesiliyordu. Aklıma annesi düşünce "Ferit... Annen?"diye sordum. Bana sadece doğum sırasında çok kan kaybettiği için vefat ettiğini söylemişti. Benden ayrılan Ferit yatağın ucuna oturarak ellerini önünde birleştirerek sıktı.

"Annem... Annem beni doğurduğunda on yedi yaşındaydı. Henüz babamla on altı yaşındayken evlenmiş. Eskileri bilirsin annem zengin bir aileye mensup olsa da dedesi bir inat küçük yaşta evlendirmiş olansa güzel anneme olmuş. Babam onu gece yarıları bir başına bırakıp eğlencelere giderken annem ölüme kafa tutarak beni dünya getirmiş. Düşünebiliyorsun öleceğini bile bile beni dünyaya getirmiş."

Ondaki bu suçluluk duygusu asla geçmeyecekti. Yine de acısını dindirmek ister gibi elimi uzatıp elini üstüne koydum. "Ferit bende olsam bende oğlum için aynısını yaparım. Bu annelik duygusu emin ol ki annen dünyaya mutlu şekilde veda etmiştir..."

"Hayır, ayı şeyi bir daha yaşamayacağım. Gerekirse başında nöbet tutarım yine de annemle aynı sonu yaşamana izin vermem." Biliyordum yapardı. Uzanıp yanağına kondurduğum öpücükten sonra başımı omzuna yaslayarak "Biliyorum."dedim ve devam ettim. "Babanın eğlence hayatı olduğunu sana kim söyledi?" Şuan ki gördüğüm tanıdığım adam bunu yapar gibi dursa da yine de konduramıyordum.

"Sütannem söyledi. Ben babamın çapkınlık masallarıyla büyüdüm Ayça bana anlatılan tek şey babamın kırmızı başlıklı kız hikâyesinde ki kurt olduğuydu..." Güzel benzetmeydi. Peki, neden sütannesi el kadar çocuğu babasına düşman yetiştirmişti. "Sende de anormal değil mi? Yani şu süt annenin anlattığı hikayeler..." Ben asla bir çocuğu bu tarz duygularla zehirlemezdim.

"Aklım ermeye başlayınca bende bunu çok sorguladım hatta bazen babamın masum olabileceğini bile düşündüm. Ama sonra öğrendim ki süt annem bir zamanlar babama çok aşıkmış zaten sonra babam da itiraf edince o konu orada kapandı."

"Bence kader bizi boşuna karşılaştırmadı. Düşünsene acılarımız neredeyse aynı ikimizde aile sevgisin yoksun büyümüş. Tamam, benim dayım sende sütannen varmış ama onlar anne ve babanın yerini asla doldurmaz. Bu yüzden öyle çok seveceğim k yaşayamadığım bütün sevinçleri oğluma yaşatacağım."

"O zaman geriye yapabilecek tek bir şey kalıyor. Birbirimizin yaralarımıza merhem olmak..." Olurdum sen iste yeter ki ben seni çok severdim... Ferit'in sözüne gülen yüz cevap verecektim ki sağ elini yanağıma koyunca öylece kalmış dudağını dudağıma bastırınca ise gözlerimi mutlulukla kapatmıştım. Ben devam etmesini beklerken yine tam zamanında çekilip hevesimi kursağımda bırakmıştı. Gözlerimi açtığımda gülen gözlerle karşılaştım. Ferit küçük çocuk edasında burnumu sıkınca surat yaparak önüme döndüm. Şuan aşırı derece de merak ediyordum bu adam beni öylesine mi öpüyordu. Kimse küçüğüm diyerek öylesine öpmezdi değil mi?

Gecemizde bu şekilde devam etmişti. Ertesi gün ise hiç beklemediğim bir anda Baran'dan mesaj almıştım. Mesajında benimle bulaşmak istediğini yazmıştı. Bende Ferit'e haber verip vermeme konusunda emin olamadığım için belki de kızar diye sadece onu arayarak dışarıya çıkıp hava alacağımı söylemiştim. Ferit yanıma gelmeyeceğini söyleyerek korumaların yanımdan ayrılmayacağını dipnot olarak düşmüştü. Bende mecbur kabul ederek korumalarla birlikte Baran'ın mesaj olarak attığı yere gelmiştim.

"Ayça Hanım biz de sizinle içeriye gelelim. Emin olun varlığımızı fark etmeyeceksiniz bile..." Durup korumanın aynı sözü kaç defa söylediğini düşündüm. Bir insan aynı şeyi on kez söyler miydi?

"Bakın açım ve içeriye girip yemek yiyeceğim ve ben birlerinin beni gözetlediğini bilerek rahatlıkla yemek yiyemem. Hem bu halimle kaçacak değilim ya bekleyin kapıda ne olacak?" Sonunda ikna korumaları ikna ettiğimi düşünerek içeriye girebilmiştim. Baran da tam vaktinde oradaydı. Baran beni görünce ayağa kalınca merhaba diyerek karşısında yerini aldım. Benimle birlikte oturunca garsonu çağırarak sipariş verdi. Bende siparişimi verince daha fazla dayanamayarak sordum.

"Baran senden böyle bir hamle hiç beklemiyordum. Dayım iyi değil mi bir sorun yok?" Baran parmak ucuyla sakalını kaşırken neden mesajlarda o kadar çok ne olduğunu sormama rağmen cevap vermediğini düşündüm.

"Sorun babam değil Ayça sorun sensin..." Kaşlarım çatılınca ne olduğunu idrak etmeye çalıştım. Bir sorun olduğunu bende iyi biliyordum ama ne? "Bak seninle çok açık konuşacağım Ayça, dün seni evine bırakırken gördüğüm manzara yani yaşadığın ev nasıl derler senin gibi evden okula gidip gelen bir kız için çok fazla üstelik de evlendiğin adamın uzun süredir burada doktorluk yaptığını düşünürsek... Ayça bana söylemediğin utandığın ne bileyim çekindiğin herhangi bir şey var mı?"

Var... Hem de anlatamadığım onca şey var ki istesem de anlatamam. Özellikle de anlatılacak en son kişi sen iken... "Hayır, yok ne gibi bir sorun olabilir..." Sorusuna beynimde toparlayamadığım için sadece sesim titrek konuşabilmiştim. Elimi ayağımı bir yere sığdıramayınca hararetlenerek ayağa kalkıp lavaboya gitmem gerektiğini söyledim. Ondan uzaklaşırken umarım anlamamıştır diye içimden dualar ediyordum.

Lavaboya girince elimi yüzümü yıkayarak içeriye girdiğimde takınacağım tavrı düşündüm. Aklımda söyleyeceğim cümleleri kurunca lavabodan çıkıp dışarıya çıkıp aynada kendime baktığımda aynadan bana bakan Baranı gördüm bana yaklaşınca arkamı dönüp yüzüne baktım. "Bir şey mi oldu?"

"Görmüyorsun diye mi? Son çırpınışlarımı görmüyorsun. Ben kendime seni haklı çıkaracak bahaneler ararken sen gözlerimde ışığı görmüyorsun..." Ben ne olduğunu anlamazken bana biraz daha yaklaştı. Şükür ki etrafta kimse yoktu yoksa yanlış anlaşılabilirdik... "Anlamadım Baran neyden bahsediyorsun?"

"Bundan..." diyen Baran eğilip dudaklarıma abanınca ne olduğunu anlayamadan sadece gözlerimi kocaman açabilmiştim. Bir hışımla onu geriye ittiğimde "Ne... Ne yapıyorsun?"

"Bana haklı bahaneler sun seni alıp evimize götüreyim. Söz veriyorum oğlun oğlum olacak hiç kimsenin ağzının bıçak dahi açmasına izin vermem. Sadece sana güvenmeme izin ver..."




DÜŞÜNSENE TEK BİR SÖZÜNLE GEÇMİŞE ESKİ GÜNLERİNE DÖNEBİLİR SEVDİKLERİN YANINDA OLABİLİR... AMA YAPMIYORSUN YAPAMIYORSUN BİR KERE AŞKA TUTULMUŞKEN ONU BIRAKAMIYORSUN...




KÜÇÜĞÜM  👑 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin