Kim mi kokuyorum? Yatakta doğrulunca başımı öne eğerek gömleğimi kokladım. Kim kokuyor olabilirim ki olsa olsa iş yerinde sekreterin parfüm kokusu üstüme sinmiştir. Çimen gözlüm ellerinden destek alarak yattığı yerden doğrulunca gözlerini kısarak bana bakmaya devam etti.
"Hiç kimse kokmuyorum Ayça, bunu da nerden çıkardın?" Bir saniye ya beni kıskanmış mıydı? Yatakta oturur pozisyona geçince dudaklarım yukarıya doğru kıvrıldı. "Sen beni mi kıskandın?" Ayça her seferinde olduğu gibi utanıp kızarmıştı. Önce gözlerini benden kaçırarak elini karnının üstüne koydu. Her afalladığında bunu yapıyordu.
"Hayır, hiç de kıskanmadım. Sadece o kadar ağır parfüm kokuyorsun ki burnumun direği sızladı bu yüzden sordum..." Gülen surat sen kıskandın itiraf et diyecektim ki geçen günkü sözleri yıldırım gibi aklıma düşmüştü. Yüzüm ifadem düşerken somurttum. O ki başka birini seviyorum diyen kadın nasıl olur da beni kıskanırdı.
Bir kez daha aklıma aynı soru düştü. Bebek o adamdan mıydı? Kuzenim dediği adamdan olabilir miydi? Öyleyse neden kaçıp buralara kadar gelmişti. Baran'ı görmesem karşılıksız aşk diyebilirdim. Ayça onu sevdiğini söylüyor o ise bariz Ayça'yı seviyordu. Aksi takdirde neden bizi evine... "Ferit..." Ayça'nın sesiyle kendime gelerek yataktan çıktım.
"Ben kadın falan kokmuyorum gerçek bir evliliğimiz olmasa da soyadımı taşıyan kadına ve oğluna saygım var hep de olacak bu yüzden beni bir daha sakın sorgulama..."
Ayça'ya ne zaman sesimi yükseltsem suratını asıyordu. Gözümün önüne bayıldığı an gelince yine ürperdim. O an aklıma gelen tek şey Mehmet Ali'nin anne karnında ölmüş olması bu yüzden de Ayça'nın zehirlenerek bayılmış olmasıydı. Hamileliğin son aylarında sık olmasa da rastlanan bir durumdu. Ayça da bu denli bebeğe yüklenirken kaçınılmayacak bir sondu. "Yemek yememişsin neden?" Şükür ki ikisi de iyiydi ama şimdilik artık Ayça'yı daha fazla gözetim altında tutmam gerekiyordu.
"Canım istemiyor bu yüzden..."
Hanım efendinin keyfi istemiyormuş "Ayça son aylarındasın doğuma sayılı günler kalmışken ne demek canım istemiyor. Kendine en çok dikkat etmen gereken zaman dilimlerinde bana bunu yapma..." Ayça'nın dudakları aralanırken sen son sözümü akıl süzgecimden geçirdim. Bunu söylemiş miydim?
"Özür dilerim senin de..."
"Tamam, yine başlama ben şimdi aşağıya inip sana yemek getiriyorum sende dinlen..." Ayça başını olumlu anlamda sallarken yanından hiç ayrılmak istemesem de aşağıya inerek Hacer Hanıma yemek hazırlamasını söylemiştim. Hacer Hanımda çıkmak üzere olmasına rağmen yemek hazırlamaya koyulmuştu. Bende yemek hazırlanırken Babamın yanına uğradım. Babam şirkete artık eskisi kadar uğramıyor iyiden iyiye bütün işin yükünü üstüme atıyordu.
"Şu karın kendine hiç dikkat etmiyor söyle ona torunuma iyi baksın..." Bende ne derdi varda öyle bakıyor diyordum. Sevgili eşi de onu tasdiklerken Ezgi de "Abi yengem hiç iyi görünmüyordu bence sen doktora götür ben gel gidelim dedim ama beni dinlemedi."
"Benim saf kızım abin doktor ya ne gerek var bir de hastaneye gitmeye evde bakar işte..." Hepsine tek tek gözlerime deviremeyeceğim için ofladım. Sadece Ege'nin surat ifadesi hoşuma gitmemişti. Sanki bir derdi varda söyleyemiyor gibiydi. Tam ağzıma açacaktım ki Hacer Hanım seslenmişti.
Odasına çıkarabileceğini söylese de ben elinden alarak yukarıya çıktım. Kapıyı açmak için ekstra çaba harcasam da sonunda odaya girip ayağımla kapıyı kapattım. "Nerde yemek istersin yatak mı?" Ayça seslenmeden doğrulunca "Orada yesem iyi olacak yatakta yemek doğru olmaz." İşaret ettiği yere hiç zaman kaybetmende elimdekileri bırakarak Ayça'nın oturması için tekli koltuğu biraz daha geriye çektim.
"Oğlum her geçen gün daha da ağırlaşıyor gibi bir gün olacak taşıyamayacağım diye çok korkuyorum." Ayça oturunca bende karşına geçtim. Ne yalan söyleyeyim bende fena acıkmıştım.
"Korkma bugüne kadar bebeğini taşıyamayan hiçbir vakayla karşılaşmadım." Ayça'nın üçüz ya da dördüzlere hamile olduğunu düşünemiyordum. Acaba o zaman ne yapardı. O hali aklıma gelince istemsizce dudağım yukarıya doğru kıvrıldı. Bu haliyle bu bile çok güzelken üçüzlere hamile olmasını düşünemiyordum.
"Sen de yesene..." Sözüyle elime kaşığı alarak çorbamı yudumlamaya başladım. Ah güzel gözlüm tam her şey güzel olacak derken neden her seferinden ayrı yollara düşüyoruz... Ben tam... Neyse Ferit önüne bak kız başkasını seviyor işte sırf ona yardım ettin nüfusuna aldın diye sana aşık olacak hali yoktu... "Ege... İşin olduğunu ve geç geleceğini söyledi. Ne işin vardı?"
Başımı kaldırdığımda gözlerinde ki hüznü gördüm. Şu halini görünce yüreğim cız ediyordu. Önce sarılmak sarılmaya doyunca da dudaklarına yapışmak istiyordum ama kahretsin ki yapamıyordum. Allah'ım bu nasıl bir sevgiydi ki ben öpmeye kıyamazken aynı zamanda üzgün olmasına da dayanamıyordum. Neden her seferinde yüreğimi dağlıyorsun neden? "Şirkette işler uzadı. Babam elini ayağını şirketten çekince bütün işler de benim üstüme kaldı. Ama bundan sonra erken gelmeye çalışacağım şirket batsa da umurum da değil."
"Neden?" Neden mi bu adam annesizliğe zar zor dayanmışken sensizliğe asla dayanamaz küçüğüm beni sevmesen de yanımda olman bile mutluluk verirken sana bir şey olmasına izin vermem.
"Halini hiç iyi görmüyorum her an doğum gerçekleşecek gibime geliyor. Ben daha önce hiç hissiyatlarımla hareket etmedim ama bu defa hisselerimi göz ardı etmeyeceğim." Ben açık ve nettim keşke sende net olabilseydin.
Sözümün üstüne yorum yapmayan Ayça sessizce yemeğini bitirip arkasına yaslanmıştı. Ben de getirdiğim gibi boşalan tepsiyi aşağıya götürerek tepsiyi mutfağa bıraktım. O sırada Ezgi de mutfakta olduğu için getirdiklerimi bulaşık makinesine koymasını söyleyerek Ayça'nın sütünü alıp tekrar yukarıya çıkmıştım. Ayça geldiğimde yatağında uzanmış yatıyordu.
"Hemen doğruluyorsun süt saatin geldi." Üç gündür sütünü vermediğim için kendime kızmıştım. Sırf beni sevmiyor diye kendi içsin diye düşünüp onu cezalandırmıştım. Ayça ilk defa surat asmadan yatağında doğrulunca içmesi için bardağını uzattım. "Sen ben yok yokken meyve falan yiyor musun?"Diye sorduğumda sütünü içerken evet demişti. "Hacer Hanım öğle yemeklerini iştahsız yediğini söylüyor neden?"
Sütünü bitiren Ayça bardağı uzatınca bardağı kenara bırakarak tekrar döndüm. "Canım çilekli süt istedi?" Gözlerimi kısıp acaba sorumdan mı kaçtığını düşündüm. "Başka ne istedi?" Aslında bunu normal bir soru olarak sormuştum ama neden kanım kaynamıştı. Tam da aksi şeytan gibi o sırada elimi dudağının üstüne götürerek süt kalıntısını sildim. Ayça'nın hormonları beni de etkilemiş olmazdı değil mi?
"Şey... Çilek... Kivi, birde haşlanmış mısır..." İstekleriyle güldüm. Bence bizimkisi üç gününki isteklerini biriktirmişti. Cevap vermek yerine anlık gafletle uzanıp parlayan dudaklarına buse bıraktım. Zaten geri çekilmemle pişman olmam bir olmuştu.
"Ben... Özür..." Yaptığım hatayı anlayıp özür dileyecektim ki bu defa Ayça beklenmedik bir hareketle uzanıp dudaklarını dudaklarıma bastırıp geri çekildiğinde gülmüştü.
"Özür dileme öpmen hoşuma gidiyor..."
AŞK SEN KOKUYOR KÜÇÜĞÜM