Elimde oğlumun çıngırağı bir ümit gelecek en küçük haberi bekliyordum. Oğlumu öyle sokar ortasında parkta falan kaybetmiştim. Oğlum evimin salonundan kaçırılmıştı. Bunu yapan ya da yapanlar planlı yaptıkları o kadar belliydi ki hani ölmese gömüldüğünü kendi gözlerimle görmesem Cemal Beyin yaptığını söylerdim. Geriye kim kalıyor kim kaçırır diye düşünüp kendimi yiyip bitirdiğime aklıma düşen tek kişinin dayım olduğunu çıkarıyordum.
O kansız, oğlumun biyolojik babası bir oğlunun olduğunu dahi bilemeden oğlumu kaçıramazdı. Babamlarınsa kaçırmak için herhangi bir sebebi yoktu zaten benden alabilecekleri her şeyi almamışlar mıydı? Evet, bunu dayımdan başka kimse yapamazdı. Töre diyerek kan davası diyerek oğlumu kaçırmışlardı. Ferit yanıma doğru gelirken bir umut ayağa kalktım.
"Ayça, polisler çevredeki bütün kameraların inceleceğini söyledi. Oğlumuzu en kısa sürede bulacağız..." derken içimde daha fazla tutamayarak konuştum.
"Baran... Baran bu evin adresini biliyordu. Kesin o dayıma yerimize söyledi. Dayımda zamanını kollayıp oğlumu kaçırdı... Ben bundan adım kadar eminim Ferit, oğlumu dayım kaçırdı." Ferit elleriyle kollarımı tutarken yalvarır gibi gözlerinin içine baktım. "Yalvarırım bir şey yap Ferit, oğlumuz henüz çok küçük onca yola dayanamaz anne sütü içmezse..." Ölür diyemedim ne dilim ne de gönlüm buna razı gelmedi.
"Baran'ın numarası vardı değil mi?" Başımı olumlu anlamda sallarken Ferit eline telefonu alarak numaralara bakmış bende onu net görebilmek için elimin tersiyle gözyaşlarımı silmiştim. Ferit bir saniye der gibi benden uzaklaşırken telefonu kulağına götürdü. Baran böyle bir şey yaptıysa asla onu affetmeyecektim.
Telefon karşıdan açılmış olmalıydı ki Ferit arkasını dönmüştü. "Baran, ben Ferit konuyu kısa keseceğim oğlum sende mi?" Bende biraz daha Ferit'e yaklaşarak konuşmaları duymaya çalışmıştım ama bir şey duyulmuyordu.
"Oğlum bugün evimin salonundan kaçırıldı Baran, benim oğlum evimden korumalara bayıltılarak kaçırıldı. Bunu ya sen ya da baban yaptı. Şimdi son kez soruyorum benim oğlum nerde?" Ne diyor gibi bakınca Ferit bir saniye der gibi elini kaldırdı. Ne diyordu ya oğlum onda mıydı?
"İyi inatla haberim yok mu diyorsun o halde bende bunu gider bizzat babana sorarım bakalım namlunun ucundaki baban yalan söyleyebilecek mi?" Silah mı? Yine silahlar mı ortaya çıkacaktı. Allah'ım titrer gibi olunca oturacak yer aradım.
"O halde oğlumun yerini söyleyin lan el kadar bebekten ne istediniz gücünüz ancak kadına çocuğa mı yetiyor adamsanız... Tamam, lan gel... Buraya bekliyorum seni gel."
Ferit bir sinirle telefonu kapatınca başını ellerinin arasına aldı. "Ne oldu Ferit ne söylüyor?"
"Böyle bir olaydan haberi olmadığını hatta seninle karşılaştığını babasına söylemediğini söylüyor... Ama ben biliyorum oğlumuz onların elinde... Şimdi de buraya gelecek sonra da..."
"Sakın... Sakın eline yine silah alma Ferit olmadı polisi arayalım." Dediğimde Ferit başını olumsuz anlamda sallamıştı. "Hayır, buraya gelince beraberce Mardin'e gideceğiz. Gelip benim de gözlerimle görmemi istiyor. Bende kabul ettim Mardin'e gidiyorum."
"Bende geliyorum. Mardin'e seni asla yalnız göndermem. Oraya gitmen ölüm gibi bir şey belki kan davasını sineye çekmiş olabilir ama seni görünce durmayacaklardır." Bende gidecektim. Oğlum oradaysa beni burada kimse tutamazdı.
"Sen gelmiyorsun Ayça sen burada duracaksın. Ben tek başıma gidip oğlumuzu sana getireceğim."
"Asla! Sen oraya gitmenin ne demek olduğunu bilmiyorsun ölüme de gidiyorsak beraber gideceğiz... Bakma bana öyle Ferit oğlum canı ne ki onca yola dayansan hem kaç saatlik yol oğluma ne kadar çabuk kavuşursam onun sağlığı için daha iyi şimdi ben oğlumuz için birkaç şey alacağım." Diyerek araka bakmadan yukarıya çıktım.