"Tamam, oğlum az kaldı bak akşam olmak üzere birazdan Ferit gelir bizde sıkıntıdan patlamaktan kurtuluruz..." Sıkılan oğlum değildi ama yine de kendimi telkin eder gibi saate baktım. Bugün nedense geçmek bilmemiş akşamı zor etmiştim. Üstelik evde yalnız kalalı on saat ancak olmuştu.
Aklıma dün gelince istemsizce güldüm. Ne geceydi ama dün Emin'i görünce gerilmiş onun samimi konuşmasına şahit olunca hem şaşırmış hem de inanamamıştım. İnanılacak gibi değil ama Emin gerçekten de söylediğini yaparak Çiçek'i düğünden kaçırmıştı. Ona bunu yaptıran aşk mıydı? Aşksa neden zamanında sevdiğine sahip çıkamamıştı. Emin gibi birinin aşk uğruna böyle bir şey yapabileceğine asla inanamazdım.
Aslında Emin görünüm olarak Baran'a çok benziyordu. Tıpkı kuzenim gibi sert mizaca sahipti. Bir gün olur da Baran'ın da aşık olduğunu görür müydüm? "Ancak rüyanda görürsün Ayça, bir daha Mardin'e ayak basabileceğini düşünüyorsan çok beklersin." Bir gün olur da dayıma gerçeği anlatabilir miyim? Keşke kan dökmeden meseleyi çözeceklerine dair inancım büyük olsaydı da gerçekleri o zaman anlatabilseydim.
Kapının açılması sesiyle ayağa fırladım. İlk anda korksam da Ferit'i görmemle korkum buhar olup gitmişti. "Seni korkuttum mu?" diye sorduğunda başımı olumsuz anlamda sallayarak bana gelişini izledim. "Hayır, dalmışım. Hoş geldin."
"Hoş bulduk günün nasıldı?" derken elindeki tutuğu çantasını koltuğa koyarak içinde bir şeyler aradı.
"İyiydi senin?" dememle doğrulup bana telefon uzattı.
"Hiç iyi değildi. Bütün gün aklım sizde kaldı. Nasıl oldu senin telefonun olmadığını fark edemedim. Sürekli korumaları arayıp bilgi aldım. Onlar da olmasa işi bırakıp sana telefon alamaya gidecektim... Alsana neden öyle bakıyorsun."
"Şey ben nasıl desem teşekkür ederim." Uzattığı telefonu alınca avucumun içinde sıktım. "İçinde kullanıma hazır hattın var ve benim telefon numaram kayıtlı sen telefonu incelerken bende üstümdekilerden kurtulup hemen geliyorum."
Hıhı dediğimde Ferit göz kırparak gitmişti. Bende elimdeki telefonu incelerek yerime oturdum. Aklıma gelen şeyle karnıma ağrı girmişti. Acaba onu aramalı mıydım? Başımı kaldırıp merdivenlere baktım. Ferit kızar mıydı? Onun haberi olmak zorunda değildi. Hemen arar sesini duyunca da kapatırdım. Hem iyi olduğumu bilmeye hakkı yok muydu?
Son kez merdivenlere baktıktan sonra yutkunarak ezbere bildiğim numarayı çevirdim. Birinci ikinci derken üçün kez çaldı. Karnıma her saniye ağrı girerken telefon açılmıştı." Efendim..." dediğinde alt dudağımı dişledim. Sesini duymak bile kötü etmişti
"Ben... Ayça..."dediğimde karşıda kısa süreliğine sessizlik olmuştu."Bir saniye bekle..." Ses kesilince bende ağzımı açmadan onu bekledim. Tekrar ses gelince "Ne var ne yüzle arıyorsun?"diye sinirli bir ses tonuyla sormuştu.
"Baran, ben senin kardeşin değil miyim? Beni yaşlanıp çirkin bir moruk da olsam seveceğine dair yemin etmedin mi? Neden şimdi düşman gibi konuşuyorsun?" Kuzen demek kardeş yarısı demek değil mi? Bana bunca yıl sahip çıkan ağabeylik yapanda oydu.
"Öldün sen kızım bizim için öldün. Ben Ayça'mı öldürdün. Az kalsın babam da ölecekti. Senin olayın duyulunca dayın kalp krizi geçirdi haberin var mı? Şimdi hangi yüzle arayıp sevgiden bahsediyorsun? Sen bizim için yoksun ama dua et babam hala seni çok seviyor da it olacak babanın aracılıyla kan davasından vazgeçti. Onlar seni affetse de ben seni affetmem. Ama biliyor musun yine de en iyisini baban yapıp ailesiyle burayı terk etti. Keşke kaçmak çözüm olsa da bizde bu kara lekeden kolayca sıyrılıp kurtulabilsek... Şimdi sana son sözümü söylüyorum bir daha sakın beni arama olur da hataya düşüp ararsan bil ki seni bulurum..."
Telefon ansızın yüzüme kapanınca elim ayağım titremişti. Sana söylemeyi o kadar çok istedim ki gözünde lekeli bir kız olmamak için her şeyi yapardım ama sen bu sinirle gidip ağa oğlunu öldürürsen hem katil olurdun hem de sonu gelemeyen kan davasının nedeni olur çıkardın. Hayır, bunu asla yapmayacaktım asla o itin adını vermeyecektim.
Elimin tersiyle gözyaşlarımı silip ayağa kalktım. Ferit aç olmalıydı. Yemeği hazır... Ansızın kalkınca başım dönmüştü. Tutunacak yer bulunca etrafıma bakındım. Ağlamak yok Ayça oğlunu düşün stresi azaltmalısın... Artık olan oldu. Önüne bak ve sadece odak noktanı düşün. Hem baksana sevgili ailen çoktan Mardin'i terk etmiş. Belki de şimdi şahşahalı yaşantılarını sürdüyorlardır...
Mutfağa gelince ne yaptığımı bilmeden gelişi sofrayı hazır edip Ferit'i bekledim. Ferit de duşunu almış vaziyette mutfağa girince yüzümü görür görmez kaşları çatıldı. "Neden ağladın?"
Ona yalan söylemek gibi bir düşüncem asla olamazdı. "Baran'ı aradım."diye pat diye söylemiştim ki kızar gibi olmuştu. "Biliyorum kuzenimi aramak saçmalıktı ama yine de dayımın nasıl olduğunu merak ettim. Tabi ben sormadan o cevap verdi. Dayım benden sonra kalp krizi geçirmiş..."
Her şeyi bir çırpıda anlatınca Ferit yanıma oturarak tekrar en başından anlatmamı istemiş bende tek tek anlatmıştım. Ferit biraz bu konu üzerine konuşup daha fazla üzülmemem için bana söz verdirmişti. Geçen konuşmadan sonra yemeğimizi yemiş beraberce salona geçtiğimizde ise Ferit işinin olduğunu söyleyerek yukarıya çıkmıştı. Onun gitmesinin ardından çok geçemeden kapı çalınca biraz bekledim. Baktım Ferit gelmiyor mecburen kapıyı ben açmıştım.
Ben belki korumalardır derken karşımda tam dört kişi vardı. Biri yaşlı aksakallı adam diğeri orta yaşlarda burnu yükseklerde bir kadın ve hemen arasında biri kız biri erkek iki çocuk vardı. Ben onlara onlar bana değil karnıma bakmış durmuştuk. Ben daha ağzımı açamadan yaşlı bir o kadar da dik başlı duran adam içeriye göz atıp hesap sormuştu.
"Oğlum nerde sen de kimsin?"
"Senin oğlan işi pişirmiş bey baksana kızın karnı burnunda ben dedim sana..."derken arkamdan işittiğim sesle kala kaldım.
"Karıcığım kim gelmiş?"
AZAPLI GÜNLER PEK YAKINDA...
HADİ BABAMIZ İÇİN GADDAR BİR İSİM BULALIM HATTA ÜVEY ANNE İÇİNDE. SİZİN YAZIN BENDE EN İDEALİNİ SEÇEYİM... SEVİLİYORSUNUZ...