Ayça, benim için mucizeydi. Onun gülen yüzü güzel gözleri masum duruşu bebeğini canı pahasına sahiplenişi... Daha sayamadığım o kadar güzle özelleri vardı ki ben sadece uzaktan gıpta ederek bakıyordum. Henüz on sekiz yaşında olmasına rağmen mücadeleci yapısı yaşının üstünde konuşmaları beni kendine hayran bırakıyordu. Onun yaşındakiler ergenliğinin zirvanasındayken o hayat mücadelesi veriyordu. Onda en sevdiğim özellerin başında belki de oğlunu sahiplenişiydi.
Tabi her anne bebeğini sever korur kollardı ama nice anneler onun kadar anne değildi. Ne çok anne görmüştüm. Hamile oldukları halde bebeklerini umursamadan kötü alışkanlıklarını bırakmayan sağlıklı beslenmeyen ne çok vakam olmuştu. O ise başına gelen iğrenç olaydan sonra bile bebeğini asla suçlamayacak kadar bilinçli aklı başındaydı. Şimdi ben nasıl olur da bu kızı hayatta bir başına yapayalnız bırakırdım. Hayır, bunu yapmazdım. Herkesin bir sabır noktası vardı ve Ayça'nın da en çok şuan yanında birilerine ihtiyacı vardı.
Aklıma babasıyla olan diyalogumuz gelince istemsizse bütün yüz hatlarım gerilmişti. Aklıma bir bir düşen sözleriyle dişlerimi sıktım. Adi herif kızına sahip çıkmak yerine anı fırsat bilip koparabildiği kadar para koparmıştı. Artık kesinlikle emindim ki Ayça'nın başına ne geldiyse ailesinin onu sahiplenmeyişinden gelmişti. Annesi anne olup kızıyla arkadaşlık kursaydı. Belki Ayça başına gelenleri anlatır belki de bu iğrençlik hiç olmadan önlenebilirdi. Oh ne güzel dünya sen doğur sonra bırak gitsin nasıl olsa kedi yavrusu gibi kendi kendine büyür. Yok ya kedi kediyken yavrusunu bir başına bırakmıyor. Bunların kansızlığı başka yerden geliyor.
Derin bir nefes alıp başımı çevirerek yukarıya baktım. Bugün son tatil günümdü. Kol saatime bakınca kaşlarım çatıldı. Ayça'nın şimdiye kadar hazır olması gerekmiyor muydu? Belki de tansiyonu düşmüş olabilir. Ayça'ya bakmak için ayaklandığımda merdivenlerden ağır adımlarla inen küçüğümü gördüm. Benim küçüğüm her geçen gün biraz daha olgunlaşıyordu.
"Seni fazla bekletmedim değil mi?"
"Hayır, sen beni hiç bekletmezsin hatta tam zamanında geldi. Hemen çıkarsak düğüne yetişmiş olurduk." Ayça'nın yedi ayın içine girmesi hareketlerini kısıtlamaya başlamıştı. Onu ilk gördüğümde biraz daha zayıfken artık tam anlamıyla iyileşmişti. "Farkında mısın artık vücut hatların yavaş yavaş yerine oturuyor." Dediğimde son basamağı inen Ayça kızarıp bozarmıştı. En son iç çamaşırı meselesinde bu renge girdiğini hatırlıyordum. Bu kızın kızarması fazla tatlıydı.
"Şey... Bu spor elbisenin altına olmuş mu? Sevda geçen gün Çiçek'in varlıklı bir aileye mensup olduğunu söylemişti. Beni böyle yadırgamazlar değil mi?" Bu sorusuna dudaklarım yukarıya kıvrıldı. Ayça'nın giydiği her elbise çok yakışırken nasıl olur da çirkin olduğunu düşünürdü.
"Bugüne kadar gördüğüm anne adaylarının içinde en güzeli sensin. Seni görünce meğerki daha önce hiç güzel kadın görmediğimi fark ettim biliyor musun?"
Ayça, ağzı açık bana bakarken gülmek istedim ama alınma ihtimaline karşılık içten bir gülüş atmıştım. Ayça elini karnına götürerek her zaman yaptığı şeyi yapıp konuyu değiştirdi. "Artık gitsek mi Çiçek beyazlar içinde nasıl oldu merak ediyorum."
Bu defa yüzü düşen ben oldum. Keşke başka şartlar altında tanışsaydık ve keşke sen gerçek bir evlilik yapıp beyazlar giyseydin... Bu şansı elinden alan iti bulup öldürme isteği bende her geçen gün biraz daha fazla artıyordu. "Gidelim." Dediğimde yürümesini beklemiştim.
Ayça önden ben arkadan evin ışıklarını kapatıp dışarıya çıktık. Korumalar da hazır vaziyette bizi bekliyordu. Keşke iznimi uzatma gibi şansım olsaydı. Yarın işbaşı yapacak olmam canımı sıkıyordu. Acaba biraz daha izni biraz daha uzatıp şu başımızdaki musallat gidene kadar Ayça'nın yanında mı kalsaydım... Bunu düğün sonunda bir kez daha düşünmeliydim.
Düğün için ayarlanan otel uzak olduğundan yol boyunca Ayça'ya sorular sormuştum. O ise her seferinde geçiştirerek cevap vermişti. Hem araba kullanıp her sorumdan sonra mimiğine bakmak zor olduğu ve onun beni umursamadığını sezdiğim için sorularımı kesip gözümü yola dikmiştim. Onu birkaç gündür mutsuz görüyordum. Zaten son günlerde erken kalkıp sürekli bir şeyler yapma telaşındaydı. Öyle kendini gösterme edasında da değildi. Bunu severek yapıyordu...
Uzun süren yolculuğun sonunda mekana gelmiştik. Park yeri bulmakta sorun yaşayınca Ayça'yı biraz dolaştırmıştım. Sonunda aracı park ettiğimde arabadan inip korumaların bizi takip ettiğinden emin oldum. Düğün sandığımdan daha fazla gösterişliydi. "Ferit, burası çok büyük..." Yanımda etrafına bakınarak yürüyen kadına bakınca durdum. O da durup bana bakınca elimi ona uzattım.
"Haklısın çok büyük kaybolmanı göze alamam." Ayça uzattığım ele baktıktan sonra bir de etrafına bakıp sonunda tutamaya karar vermişti. Küçüğümün pamuk ellerini tutunca karışılama komitesine baktım. Anne ve baba olduğunu sandığım insan topluluğuna giderek sıramız gelince tebrik ettim. Tam o sırada uzaktan tanıdık bir simayı görünce Ayça'yı da peşimden sürükledim.
"Nereye gidiyoruz?"
"Bir saniye canım..." Son sözümü bilinçli söylemesem de gözlerimle Emin'i arıyordum az önce onu gördüğüme yemin edebilirdim. Sonunda onu ve yanında ki iki kızı görünce Emin'e seslendim o da beni fark edip yanındaki kızlara bir şeyler söyleyerek bize doğru yürüdü. Tabi onunla birlikte koruma ordusu... Onu daha önce bu kadar sıkı korunduğunu hatırlamıyordum. Yanımıza gelip elimi sıktığında Ayça'ya da selam verdi.
"Hayırdır bir sorun mu var?" diye sorduğumda gözüm korumalar da ve arkada bize bakan kızlardaydı. Ayça bana biraz daha sokulunca sıcaklığını hissettim. Nedense Emin'den ürüyordu. Emin de hareketli şekilde konuşarak niyetini açık etti.
"Dostum içeriye geçin ve eğlencenin tadını çıkarın bu düğün bugüne kadar gördüğünüz hiçbir düğüne benzemeyecek çünkü ben gelini kaçırıyorum..."
EĞLENCE ZAMANI VE BEDDUALARINIZ HAZIR EDİN DİĞER BÖLÜMDE BABAMIZ GELİYOR...