Keyifli okumalar...
Bölüm şarkısı: Paloma Faith - Only Love Can Hurt Like This
Bu bölüm güzel ve farklı oldu. Birbirlerine olan zaaflarını iyi yansıtabildiğimi düşünüyorum. İkisinin de güçsüz yanlarını ortaya sürdüm. Umarım siz de beğenirsiniz.
Keyifli okumalar...Bölüm 34: "Bencil"
Ölüm neyden ibaretti? Bedenleri ölen insanların ruhları gökte asılı kalırken ölümün sadece bedenlerden ibaret olduğunu söyleyebilirdik sanırım. Ama... Ruh aldığı onlarca yaranın ardından ayakta kalamazsa ve beden hala uyanıksa, kabuk bir beden olarak geziyorsa o zaman ruhlar için de ölüm söz konusuydu.
Peki ya, geri dönüş mümkün müydü?
Hiç sanmıyordum.Başımı dayadığım duvardan usulca çekip geçen yedi aynı günün izlerinin kımıldamayan bedenimde kabuk tutmasını izledim. Katil olmamın üzerinden tam yedi gün geçmişti. Ve ben yedi günün her boş saniyesini kendimi zehirleyerek geçirmiştim. İskender’in görmediği zamanlarda tabi... Gördüğü an elimden içki şişesini alıyordu. Sigara içmeme de izin vermiyordu eskisi gibi. Ve bu sinirlerimi bozuyordu.
Neyse ki evde yoktu. Elimdeki içki şişesini dudaklarıma dayayıp bir kez daha içkiden güçsüzlüğümün tadını aldım. Dolan gözlerim akmasın diye başımı duvara dayarken evin kapısında tıkırtılar geldi. İşte gelmişti gönlümün efendisi(!) Hızla içki şişesini saklamak için harekete geçtim. Ayağa kalktığımda İskender içeri girmişti bile. Sanırım hızlı anlayışım hızlı kelimesine biraz ters düşmüştü. Elimdeki şişesi arkama alarak kalçamın hizasında tuttum. Suçlu bir çocuk gibi görünüyor olmalıydım.
Gözleri, eliyle koymuş gibi beni buldu. Gülümsemeye çalıştım. “Sarışın?” Kalbimi titreten adımları bana yöneldiğinde yutkundum.
“Efendim?” dedim.
“Ne saklıyorsun?” Gözleri arkamda duran ellerime kaydı. Kesin çok kızacaktı. Alt dudağımı ısırıp söyleyip söylememek arasındaki kararsızlığımı belli ettim hareketlerimle. Bir adım geri kaçma hakkımı kullanarak kendime zaman kazandırdım. Henüz sarhoş olmamıştım. Hala aklımı kullanabiliyordum.
“Hiç,” dedim uzatarak. Kaşlarını kaldırdı. İnanmamıştı. Kim olsa inanmazdı. İskender Boğazkesen hayatta inanmazdı. Tam dibimde durduğunda kaçacak yerim kalmamıştı. Mutlaka anlayacaktı. Elini arkaya attığında parmakları içki şişesinin cam yüzeyini kavramıştı. O an göz göze geldik. Beklemediğim bir tepkiyle şişeyi aldığı gibi yere çarptırdı. Tuzla buz olan şişenin feryadı çığlıma karışırken elimi yüzüme siper ederek geri kaçtım. Damarlarıma dolan korkudan ötürü ona bakamıyordum.
“Ne dedim ben sana?” diye bağırdı. “Nereden buldun yine? İçmeyeceksin demedim mi Nefes? Ne halt anlıyorsun? Ne değişiyor? Ben sana söyleyeyim, yıllardır içiyorum ama hiçbir boka yaramıyor! Hala katilim, hala annem ölü, hala Asuman babamın karısı! Ve sen..! Ne kadar içersen iç, hep katil kalacaksın!” Yüzümde tokat gibi patlayan cümleleri hıçkırıklarımı dudaklarıma dizerken ondan biraz daha uzaklaştırdım. Sözlerinden kaçıyordum. Vurmadan da çokça canımı yakabiliyordu.
Beni kolumdan yakalayarak uzaklaşmamı engelledi. Yüzüne bakmıyordum. Artık hiçbir şey istemiyordum. Çenemi sertçe tuttu, beni. Kafamı kaldırarak alev almış gözlerine bakmaya zorladı. “Kendine gel! Anladın mı? Kendine gel!”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KATİLİN SON PERDESİ -Tamamlandı-
ActionDelilik bulaşıcıdır, dengenizi bozabilir. Bir adam vardı. Önce ruhumda, sonra tenimde Bir yangın başlattı. Bir adam vardı. Namlusu alnımda, Dudakları dudaklarımda. Bir adam vardı. Ellerini kana buladı. Aynı ellerle saçlarımı okşadı O adam var ya, ...