Keyifli okumalar...
Bölüm şarkısı: Edis - Roman
Bölüm 29: "İntihar"
Çıplak ayaklarımla mutfakta bir o yana, bir bu yana koşturuyordum. İskender'in, 'Sarışın, hani kadınlar kahvaltı hazırlar ya?' sözünü duymadan kalkmıştım. Saçımı kulağımın arkasına itip elime fırın eldivenini taktım. Poğaça tepsisini yavaşça tezgaha bıraktım. Masa hazırdı zaten. Yukarı dolaptan çektiğim servis tabağını siyah tepsinin yanına koyup içine poğaçaları doldurdum. Masanın merkezine tabağı bıraktım. Her şey hazırdı.
Şimdi İskender'i uyandırmam gerekiyordu. Yanına çöküp yüzüne baktım. Kaşları hafiften çatık gibiydi. Hayır, uyurken de masum görünmüyordu. Üstünde hiçbir şey yoktu. Sabaha karşı baya üşümüştüm. Ona söylemesem de o fark etmiş ve şömineyi yeniden yakmıştı. Bu sefer çok sıcak olmuştu, üzerini çıkartmıştı. Tuhaf bir adamdı.
Onu sertçe dürttüm. Son günlerde pek uyumadığı için ağırdı uykusu. "İskender?" Hissetmedi bile. "İskender!" Bir an uyanacak sandım ama tınlamadı. Başını altından yastığı çekince kafası sertçe yere çarptı. Yüzünü buruşturarak gözlerini kısık bir açıyla açtı.
"Sarışın?"
"Günaydın." Yüzünü ovuşturdu. "Hadi kalk. Kahvaltı hazır." Ellerini yüzünden çekti. Tek kaşını kaldırmıştı. "Ne?" dedim ayaklanırken. "Sanki daha önce hiç kahvaltı hazırlamadım." Önce dirseklerinin üzerinde doğrulup masaya kısa bir bakış attı, ardından da kalkıp banyoya yürüdü. Masaya oturmadan çayları doldurdum.
Masaya oturduğumda o da içeri girdi. Üzerine bir şey giyse daha iyi olabilirdi. Bütün kaslarıyla evin içinde üstsüz gezmesi aklımı bulandırıyordu. Tam karşıma oturdu. Çayını önüne çekerken gözleri masada gezinmişti. Uzanıp bir tane poğaça aldığında yüz ifadesini dikkatle izledim. Beğenip beğenmeyeceğini merak ediyordum. Bir ısırıkta poğaçanın yarını ağzına almıştı. Başımı aşağı eğip gözlerimi büyüttüm. Gülmemek için kendimi zor tutuyordum.
İfadesinden anladığım kadarıyla beğenmişti. Tabaktaki altı poğaçadan dördünü yediğini için de bu kanıya varmış olabilirdim. Yemek boyunca bana hiç bakmadığı için onu dikkatle izleme şansı bulmuştum. "Sen yemeyecek misin?" dedi çayına şeker atarken. Kahveyi şekersiz içse dahi çayı asla şekersiz içemezdi.
"Yedim ya," dedim zeytine uzanırken.
"Bir poğaça mı?" dedi alay eder gibi. "Dokuz lahmacun yiyen kamyon şoförü nerede?" Bakışlarımı kaçırarak sesli bir şekilde güldüm. Dökülmemesi için çay elimden bıraktım. Gözleri dudaklarımdaydı ya da gülümsememde. Bilemiyordum, kestirmek zordu. Sadece midemi burktuğu gerçeği vardı.
"Bilmem, o zamanki kadar iştahım yok." Yanıma gelip beni ayağa kaldırdı. Ne yapacağını deli gibi merak ederken kalbim şiddetle çarpıyordu. Elini bacaklarıma attığında gözlerim büyüdü. Oradan karnıma ve yanaklarıma baktı.
"Çok zayıfladın," dedi ciddi bir edayla. "Ele gelmiyorsun." Şaşkınca ona bakakaldım. "Ben duşa giriyorum, otur o poğaçayı bitir." Yanağımdan bir makas aldı. "Eline sağlık yavrum." O arkasını dönüp uzaklaşırken elimi masaya dayayarak ayakta kalmaya çalıştım. Bu adam iyice dengemi bozuyordu. Rusya'nın soğuk havasına karşılık cayır cayır yanan bedenimi sakinleştirmeye çalıştım. Yavrum mu demişti o?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KATİLİN SON PERDESİ -Tamamlandı-
AkcjaDelilik bulaşıcıdır, dengenizi bozabilir. Bir adam vardı. Önce ruhumda, sonra tenimde Bir yangın başlattı. Bir adam vardı. Namlusu alnımda, Dudakları dudaklarımda. Bir adam vardı. Ellerini kana buladı. Aynı ellerle saçlarımı okşadı O adam var ya, ...