Keyifli okumalar...
Bölüm şarkısı: Camila Cabello - OMG
Bölüm 26: "Gemi"
Yaşadıklarım tamamen kontrolümden çıkmıştı. Ne yaşıyordum, nasıl yaşıyordum ya da neden yaşıyordum? Alamadığım cevapların kuyrukları beynime dolanırken rahatsızlığım artıyordu. Durduramıyordum. Bu beni deli ediyordu. Tuhaf bir teslimiyet içerisindeydim. Bu teslimiyet ruhumu okşuyor, ona güvende olduğunu hissettiriyordu.
Peki bir insan katilinin yanında nasıl güvende olabilirdi?
Gözlerimi açtığım ilk an bedenim gerginlikle kasıldı. Yattığım beyaz çarşafın üzerinde doğruldum. Hiç tanımadığım bir odanın içerisindeydi. Bir kamaraya benziyordu. Hemen yataktan kalktım. Rusya? Evet. İskender uyumadan önce bir şeyler söylemişti ama... ciddi olamazdı değil mi?
Çıplak ayaklarıma aldırış etmeden odanın kapısına koştum ve kendimi dışarı attım. Karşıladığım görüntü ayağıma saniyelik prangalar vurmuştu. Gözlerimin önünde uzanan uçsuz bucaksız deniz dudaklarımın aralanmasına sebep olmuştu. Kendi etrafımda döndüm bilmem kaç kez. Devasa bir geminin içerisindeydim. Nereye gittiğimi bilmeden koşmaya başladım.
Etrafta kimse yoktu.
Geminin zemininden ayağıma bulaşan soğuk, ayağıma batanlarla bir olduğunda canımı yakmıştı. Rüzgardan ötürü yüzüne dolanan saçlarımı ittiğimde birini görmüştüm. Yanına koştum. Benden küçük olduğuna emin olduğum yirmili yaşlarda bir erkekti. Beni gördüğünde gözleri irileşti ve bana bakakaldı. "İskender nerede?" dedim nefes nefese.
"Ka... kaptan mı?" diye kekeledi.
"Ne kaptanı?" dedim sesimi yükselterek. "Bildiğin İskender işte."
"Ka... kaptan işte." İçimde sıkışan hislerle öne doğru eğildim. "Mürettebat akşam yemeği yiyor." Kenarda bir kapıyı gösterdiğinde hiçbir şey söylemeden o kapıya koştum. Hızımdan ötürü kapı açılmış ve gürültüyle arkaya çarpmıştı. Yaklaşık otuz adamın gözleri bana döndüğünde yutkunmuştum. Bir adım gerilerken masanın ucundan bütün heybetiyle kalkan adamı gördüğümde bacaklarımın bağı çözülecek sandım. Uzun adımları yanımda durduğunda kapıyı arkasından kapattı.
Zaman kaybetmekten korkarcasına kollarımı boynuna doladım. Elleri belimi bulduğunda gözlerimi kapatıp yüzümü boyun girintisine gömdüm. Burnumun soğukluğundan irkilse de beni kendine bastırdı. "Bir şey mi oldu?" dedi saçımı sırtıma iterken.
"Biz neredeyiz?" dedim kafamı arkaya atıp.
"Karadeniz'deyiz." Kaşlarımı çattım. Karadeniz? Gerçekten Rusya'ya mı gidiyorduk?
"Ne Karadeniz'i İskender?" dedim sinirle. Geri çekildim. "Beni nereye götürüyorsun? Rusya'ya falan gidemem ben." Üzerindeki lacivert yeleğin kenarlarını tuttum. "Geri dönelim." İskender bıkkın bakışlarını başka yana çevirdi. Yumruğuma aldığım kumaşı biraz daha sıktım. "Sana diyorum!" Ellerini yanaklarıma koydu.
"Geri dönmek falan yok, tamam mı? Sivas, Trabzon limanlarını geçtik. İki hafta kalacağız, aynı gemiyle geri döneceğiz. Şimdi, gel, yiyelim." Ellerimi yeleğinden çekip yanaklarımın üzerine koyduğu ellerini ittim. Ben iki hafta boyunca Rusya'da ne yapardım? Hiç olmasa orada, yanımda Tolga oluyordu. Yalnız baş edebilir miydim?
"İstemiyorum yemek falan!" Arkasında kalan kapının koluna uzandı.
"Sen bilirsin." İçeri girip kapıyı yüzüme çarptığında dişlerimi gıcırdattım. Resmen beni Rusya'ya kaçırıyordu. Hem onun Rusya'da düşmanları yok muydu? Sinirle küfürlerimi sıralarken çıktığım odayı bulmak için geldiğim yolu tıpış tıpış geri döndüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KATİLİN SON PERDESİ -Tamamlandı-
AçãoDelilik bulaşıcıdır, dengenizi bozabilir. Bir adam vardı. Önce ruhumda, sonra tenimde Bir yangın başlattı. Bir adam vardı. Namlusu alnımda, Dudakları dudaklarımda. Bir adam vardı. Ellerini kana buladı. Aynı ellerle saçlarımı okşadı O adam var ya, ...