Keyifli okumalar...
Bölüm şarkısı: Nelly Furtado - Say It Right
Bölüm 39: "Nefes Nefese"
Dünya yuvarlaktı ya, zaman da yuvarlak mıydı? Hep başladığımız yere dönme sebebimiz düşüncelerimizin kör olması mıydı yoksa zamanın bizi ensemizden yakalayıp hep aynı yere sürüklemesinden mi kaynaklanıyordu? Tarih mi tekerrürden ibaretti yoksa zaman mı? Kör bir döngünün içine sıkışmıştık. Zaman adı verdiğimiz döngüyle kendimi sınırlamıştık. Hep başa sarıyorduk çünkü zaman bizi hep aynı yere getiriyordu. Geçen zaman değil ömürdü. Zaman hiç yaşlanmıyordu çünkü hep başa dönüyordu ama biz... Biz sınırlı süremizi sonsuz bir döngünün içinde dolanarak tüketiyordu. Tükenen ömrümüzdü. Zaman kendine genç kurbanlar seçerken bizi toprağa gömüyordu.
Tükeniyorduk.
Karşı koymanın yollarını arıyordum bazen. Bu döngüden kendimi atmaya, sıyrılmaya çalışıyordum. Tek bir formülüm vardı, anı yaşamak. Zaman düşüncelerimize sığamıyordu, her yerdeydi ama düşüncelerimizde değil. Plan denilen şey işin içine girdiğinde, zaman beynin içine sızıyordu. Bu yüzden kendimi zamandan öte tutarak sadece anım gerekçelerini uyguluyordum. Özellikle de son günlerde...
Masadaki kulak çınlatan sessizliğe değil de kahvaltıma odaklanmaya çalıştım. Günlerdir yemek yemememe rağmen sanki hiç durmadan yemek yemişim gibi canım hiçbir şey istemiyordu. Bayılmak istemiyordum artık. Son günlerde yaşadığım psikolojik ve fiziksel sorunlardan ötürü devamlı olarak bayılıyordum. Bu benim için sanki bir kaçış yolu haline gelmişti. İşler kötüleştiği an bilincim kilitleniyor ve beni gerçeklerden çekip alıyordu. Bir daha yaşamak istemediğim için kendime iyi davranmam gerekiyordu.
"Şu müdürünüzün müdürü," dedi İskender. "Ne zaman gelecek demiştin?"
"En son aldığım bilgiye göre üç haftaydı ama dün konuştum arkadaşlarla. Daha kısa sürecekmiş." İskender alayla sırıttı.
"Dünkü arkadaşlarınızla mı?" Tolga hiç altta kalmadı.
"Benim işim istihbarat kolay lokma adamlarla işim olmaz." İskender ona öldürecek gibi bakarken Tolga bana döndü.
"Yüksel Müdür gelecek. Arayalım, gelişini bir hafta bile öne alsa bize yeter. Seni sever." Gülümsedim. "Müdürle arası hep iyiydi." Defne atıldı.
"Şahsiyet'te olduğu gibi bir hayatın mı vardı?" Şahsiyet Türk yapımı bir polisiye, internet dizisiydi. Cinayet bürosunda çalışan tek kadının oradaki erkekler içinde ne kadar sorun yaşadığını da konu alıyordu dizi. Güldüm.
"Tam olarak öyle söylenemez."
"Söylenebilir," dedi Tolga. "Yani en azından o polis karakterin erkeklerle olan ego savaşını yaşıyordu. Namı bizim büroya kadar gelmişti ama hiçbir erkek Nefes'in onlardan iyi olmasını kabullenemiyordu." Başımı iki yana sallayarak gülümsedim.
"Tolga abartıyor. Evet, oradaki arkadaşlarla takılıyorduk ama üzerinde durmuyordum. Oradaki kadın bu rahatsızlığını saklamaya çalışıyordu. Ben bunu gizlemiyor ve hadlerini bildiriyordum. Ben kimseye boyun eğmek için polis olmamıştım sonuç olarak." İskender'in gözleri gözlerimi bulduğunda yeniden kahvaltı tabağıma döndüm. Polis olduğumu hiç bu kadar açık, net dillendirmemiştim. İskender hiçbir şey söylemeden ayağa kalkıp odasına girdi. "Onun yanında bu konuyu açmayalım," dedim ben de sofradan kalkarken. Tolga ağır ağır başını salladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KATİLİN SON PERDESİ -Tamamlandı-
ActionDelilik bulaşıcıdır, dengenizi bozabilir. Bir adam vardı. Önce ruhumda, sonra tenimde Bir yangın başlattı. Bir adam vardı. Namlusu alnımda, Dudakları dudaklarımda. Bir adam vardı. Ellerini kana buladı. Aynı ellerle saçlarımı okşadı O adam var ya, ...