Bölüm 32: ÖLÜ RUHLAR MABEDİ

13.7K 1K 378
                                    

Keyifli okumlar....

Bölüm şarkısı: Lana Del Rey -Born to Die

Bölüm 32: "Ölü Ruhlar Mabedi"

Yaşadığımızı sanırdık. Oysa hepimiz birer ölüden ibarettik. Ta ki biri gelip bizim ölü kalbimizi dürtene kadar... İnsanlar eşlerini bulduktan sonra uyanıyordu. Ama ben... Ben ölüyordum. Biz hiç dirilmemiştik. Belki de birbirimizin eşi değildik... Ya da hayır, biz birbirimizin eşiydik ama avuçlarımızda kül, kalplerimizde ölüm vardı. Bu yüzden birbirimize acıdan başka bir şey veremiyorduk.

Küvetin üzerinde biriken buhara baktım. Uzun zamandır banyo yapmıyordum. Üç gün hastanede kalmıştım. Ardından Robert'in yazıhanesini yakmıştık, üzerinden iki gün geçmişti. Önceki günleri de hesaba katarsak resmen çöp gibi kokuyordum. Elime aldığım şampuan kutusundan avcuma döktüm biraz. Sıcak su o kadar iyi gelmişti. Buna gerçekten ihtiyacım olduğunun şimdi farkına varıyordum.

İşim bittiğinde kenardan aldığım havluyu bedenime doladım. Dizlerimden bir karış kadar yukarıda başlayan havlunun kısalığından rahatsız olsam da İskender salonda olduğu için takılmamaya çalıştım. Yan yana geldiğimiz her an bizi birbirimize iten bir güç oluşuyordu. Onu sınırlandırmaya çalışırken kendimi durduramıyordum. Sonuç olarak kendimizi hep ileri bir pozisyonda buluyorduk. Beni bu halde görürse ve dokunursa ne olur bilemiyordum.

Banyonun kapısını açıp serin yatak odasına adım attım. İçeriden gelen televizyon sesleri hala orada olduğunu işaret ediyordu. Gözlerim saatte durdu. 12.30. İç geçirip gardırobuna döndüm. Katlı ve temiz çamaşırlar arasından bir iç çamaşırı takımı, tay ve kalın askılı atlet aldım. Çamaşırları kenardaki yüksek komodinin üzerine bırakıp gardırobunun kapaklarını kapatmaya uzandığımda biri benden önce davranarak kapağı ittirdi. Arkamda hissettiğim sıcaklıkla titrek bir nefes alırken gözlerimi kapattım ve elimin arasındaki havluyu daha da sıktım.

Dudaklarını ensemle, sırtımın birleştiği noktaya bastırdığında bedenimdeki bütün tüyler baştan aşağı ayağa dikilmişti. Sessizce yutkundum. Eli karnımın ortasına durup sırtımı kendimi gövdesine dayadığında gözlerimi açmadım. Neden bunu yapıyordu? Ve neden ben onu durdurmuyordum? Onu durdurabilirdim ama yapmıyordum. Beni çevirip arkamdaki dolaba yasladığında dolap sertçe gıcırdadı. Bu içime korkuyu ekmişti. Odada yanan iki tane gece lambası yüzünü seçmeme yetecek kadar ışığı veriyordu. Bakışları... hiç olmadığı kadar yoğundu.

Elini diz kapağımdan başlayıp yukarı doğru çıkartırken havlu parmakları arasında toplanıyordu. Korkum, havluyu çekmesiydi. Boştaki elinin parmakları belime oturduğunda beni kendine çekti ve dudaklarını dudaklarıma yaslandı. Asi bir içgüdü ile ellerim sakallarının süslediği yanaklarını bulurken eli çıplak bacağımı tamamen kavramıştı. O an anlamıştım, kül olmadan durmayacaktık. Gözlerimi kapatıp teslimiyeti kabullendim. Bu aptal çekim bitmeyecekti.

Ona yetişmek için parmak uçlarımda yükselirken belimden daha iyi kavradı. Onunla geldiğimiz bu nokta Mert'i haklı mı çıkartıyordu? Aklımdaki soru işaretiyle dudaklarımı dudaklarından ayırdım. Hayır, ben her şeye rağmen bir şeyler için çabalıyordum. Bunu kabullenmeyecektim. Onlar ellerinden kaçırdıkları halde suçluların yerini tekrar tekrar ihbar etmiştim. Ötesi beni ilgilendirmezdi. Ve bizim başladığımız yerde onlar da olamazdı.

Beni arkamdaki duvara ittirip dudakları omuzuna sürttü. Eliyle çenemi hafifçe yukarı ittirdi ve dudaklarını boynumda gezdirmeye başladı. Gözlerimi kapatıp yutkundum. Bu benim için de bir ilkti. Sadece benim ilklerimi almasını değil, onun ilkleri olmayı da seviyordum. Köprücük kemiğimden havlumun sınırına inen dudakları korkumu tekrar ateşledi. Onu durduracağımı sanırken ellerim başındaki yerini aldı.

KATİLİN SON PERDESİ -Tamamlandı-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin