Aynadan kendime bakarken insan kıyafetlerinin hala üzerime ne kadar yakıştığını düşünmeden edemiyor bir yandan gülümsüyordum. Bir tur etrafımda dönüp kendi kendime gülümsedikten sonra köşede uyuttuğum adamın yanına gidip elimi alnına koydum ve parmaklarımı oynattım
"Uyan" genç adam yavaşça gözlerini kırpıştırmaya başladığında beni görmesiyle aceleyle ayağa kalktı
"S-sen ne ne yaptım bana?" Parmaklarımı oynatarak güçlerimin ona ulaşmasını sağladığımda gözleri maviye dönerken ayağa kalkıp gülümsedim.
"Son yarım saati unut, benim olduğum bütün kamera kayıtlarını sil ve bunu da unut. Bu kıyafetleri buraya gelen fakir kadına verdin"
"Tamam efendim"
Gülümseyip ona arkamı döndüğümde tek bir hedefim vardı, Stark Kulesi.
Orada ne yapacağımı ya da durumu nasıl açıklayacağımı bilmiyorum ama bodozlama anlatarak çözeceğim her şeyi.
Hadi bakalım.
---------------------
Yaklaşık 1 saate varmak istediğim yere ulaştığımda kullandığım bisikleti bir kenara bırakıp görkemli binaya baktım. Bu binaya benim insanlarım bile hayranlıkla bakar. Etrafımda küçük bir hava akımı oluşturarak kıyafetleri deki tozu dağıtsam da çok bir faydası olmazken omuz silktim kendi kendime.
Hızlıca kapıdan içeri girdiğimde her yerin sade ama özenli bir şekilde dizayn edildiğini gördüm ki hoşuma da gitmişti açıkçası ama burayı bir Stark dizayn etmiş olamaz. Hiçbir Stark bu kadar mütevazı değil. Merdivenlere doğru yöneldiğimde güvenliğin yanıma doğru geldiğini görmemle kaşlarım çatıldı
"Hanımefendi bu şekilde elinizi kolunuzu sallayarak içeri giremezsiniz. Randevunuz var mıydı?" Ellerimi arkamda birleştirip kafamı iki yana salladım.
"Neden? Girdim işte."
"Hayır ilk önce randevunuz olup olmadığına bakacağız son-" Gözlerimi devirip elimi adamın alnına koyarak onu uyuttuğumda yere düşmesiyle çok ses çıkartmıştı. Koşarak merdivenlere girdim ve yükselmeye başladım. O kadar merdiveni çıkamam, yorulmaya gerek yok sonuçta. En üst katta çıktığımda insanların birbirine bağırdığını görmemle yüzüm buruştu hafifçe.
"HEY! KESİN ŞUNU" Herkesin şaşkın ve öfkeli suratı bana dönerken alt dudağımı dişlerim arasına aldım. Gerçekten ben kimim ki onlara bağırabiliyorum? Esmer olan kişi yani Anthony Edward Stark olduğunu düşündüğüm kişi konuşmaya başladı, aynı babasına benziyor.
"Jarvis, bu da kim?" Tereddütle bana bakarken bana değil de direkt başka birine sorması sinirlenmeme neden olurken yine de bir şey demedim
"Bilmiyorum patron, hiçbir kaydı yok ama yukarı çıkmak için birini bayıltmış" dişlerimi göstererek ona gülümsediğimde mimiklerinde hiçbir değişiklik olmamıştı.
"Sen kimsin?" Sorusuyla bir ayağımı hafifçe geriye atarak eğildiğimde bütün gözlerin üstümde olması sıkıntı oluşturmuyordu benim açımdan
"Lexia Fiona insanlığın koruyucusuyum. Sen de Edward Stark olmalısın." kaşlarını çatarak üstüme gelmeye başladığında tek adım dahi geri gitmedim.
"Neden şimdi? Ayrıca ismimi nereden biliyorsun? " üstüme gelirken bir adım geri gitmemem onu durdurmuş üstüne bir de sinirlendirmişti belli ki.
"Benim dünyamda kendi dünyanı bırakıp başka bir şeye yönelemezsin ama benim babam insan olduğu için dünyaya gelebildim ve bunu yapmak için de uzun uğraşlar verdim" Cümlemi bitirince onları teker teker incelediğimde Natasha Romanova'nın ne kadar da güzel durduğuna takıldı gözüm. Normalde de güzel olduğunu bilmeme karşılık ilk defa karşılaşıyor olmak da şaşırtmıştı beni.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mystic Mind/Steve Rogers ♡☆
FanfictionSteven bana destek vermek istercesine koydu elini omzuma "Tek bir Tanrı var Lexia ve onun böyle giyinmediğine eminim."