Üstümde ki elbiseye bakıp tekrar derin bir nefes aldım ve hüzünle gözlerimin dolmasını engellemeye çalıştım. Cenaze için uygun mu bilmiyorum ama bu elbiseyi Natasha ile almıştık yani uygun olup olmaması çok da umurumda değil.
Daha önce hiç cenaze katılmadığımdan nasıl davranılır bilmiyorum. Babam ben burada değilken ölmüştü ve benim dünyamda cenazeler savaş kıyafetiyle yapılır. Yani savaş kayıpları için ki ben bütün kayıplarımı bu şekilde verdim zaten. Hepsini bir gölden gönderiyoruz ama benim bile hala nereye gittiklerini dair bi fikrim yok. Kapının hafifçe çalınmasıyla kendi kendime sıçradım.
"Gel" Morgan'ın küçük elleriyle kapıyı açtığını görünce hafifçe gülümsedim ve içeri gelmesini işaret ettim.
"Artık gidiyormuşuz Fiona, babam seni çağırıyor." Kafamla onu onayladım ve elini tutup odadan çıktım, tabi hemen binadan da.
Morgan'ı kucağıma alıp Tony, Pepper ve Steven'ın oldugu arabaya bindim ki bindiğim anda da harekete geçti. Biz harekete geçince arkada ki arabaların da hepsi harekete geçmişti.
Mezarlığa geldiğimizde kendimi tutmaya çalışıyordum çünkü en azından burada güçlü olmayı ona borçluyum. 5 yıldır bana öğrettiği şey en kötü anlarda güçlü durabilmekti ve ben şu an bunu yapmak zorundayım, güçlü olacağım.
Arkamızda ki bir ton insanla onun mezar taşının olduğu yere doğru yürürken kalbimin binbir parçaya ayrıldığını hissediyordum ama bundan sonra yapabileceğimiz bir şey yok.
Derin bir nefes alıp güçlü olmayı halen daha düşünsem de yapamıyorum. Gözlerimi sıkıca kapatıp yaşlarımın süzülmesini sağladım. Bir kez daha, bir kez daha ve bir kez daha. Ses çıkarmıyorum, ağıt yakmıyorum, bağırmıyorum ama gözlerimi de durduramıyorum. İçimdeki o kardeşini kaybetmiş, ona ihtiyacı olan kız çocuğunu susturamıyorum.
Elimdeki çocuğa daha fazla rezil olmamak için Morgan'ı Pepper'a verip mezar taşını incelemeye başladım. Rengi siyahtı ve kalite olduğu belli olan bir taştan yapılmıştı ve üstünde Avengers'ın simgesi olan 'A' vardı.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Mezar taşına bakmak beni bunaltmıştı açıkçası, Steven'ın yanına ilerledim ve ona belinden sarılıp kafamı ona yasladım. Ona kızgınım ama ona ihtiyacım var. Benden hafifçe ayrılıp kafasını eğdiğinde yüzünü görmek istediğini farkındayım, gözlerimi kaçırdım ondan ki iki sanıyo sonra da yüzümü silen bezi hissettim.
"Teşekkür ederim" sessizce mırıldandığımda omuzlarını silkio biraz önceki yerine geri geçti.
Gelenler yanlarında getirdikleri çiçekleri toprağın üstüne koyuyorlardı. Boş boş bakıyordum mezar taşına. Sanki gerçek değil bu yaşananlar. Nat birden omzuma dokunacak ve 'bu lanet saçmalık da ne?' diyecek gibi. Gözlerimi etrafta gezdirirken bizi izleyen, uzakta gördüğüm sarışın kadınla kaşlarım çatıldı. Bu da kim? Onu fark ettiğimi fark ettiğinde hızlıca arkasını dönüp gitmesiyle tam ilerleyecektir ki