Market

348 17 4
                                    

_ İnsanların yok olduğu 5 yıl içinde yaşanan bazı şeyler anlatılacaktır_

"Lex, süt bitmiş markete gider misin?" Natasha'nın sesiyle ellerimi kuruladım ve ayakkabılarımı giymeye yöneldim. Hayır bir de soruyor, itiraz hakkım varmış gibi. Sıra zaten bende. Girişte duran çantamı da omzuma takıp içeri doğru bağırdım.

"Çıkıyorum." Dediğim an yine bir bağırışı geldi.

"Listeyi mesaj atarııımm." AH! Tabi ki alınacak bir sürü şey var ve bana kitledi. Hızlıca evden çıktım ve Tony'nin bana verdiği arabaya binip çalıştırdım. Tony'nin bana araba koleksiyonundan bir araba vermeyi teklif etmesini defalarca reddetsem de üsse geldiğim zamanlar için çok iyi oluyordu. Ama hala bisikletimi seviyordum. 

"Friday, güzel ve buradan biraz uzakta bir markete gidelim lütfen." Biraz kafamı dinlemem gerekiyormuş gibi hissediyorum aslında. Bu aralar hiç evde ya da Steven'ın yanında bulunamıyorum ve kafam acayip dolu oluyor dolayısıyla.

"Tamamdır" kafamı araba koltuğuna yaslayıp gözlerimi dışarı diktim. Steven'ı o kadar çok özledim ki aslında haddi hesabı yok. Evet yurt dışı planları bitmiş olabilir ama yakınımda dahimolsa gelemedi hala yanıma. Ah Tanrım sevgilimi çok özledim.

"Lexia Hanım, geldik." Gözlerim uzaklara dalmışken duyduğum sesle kendime geldim ve çantamı alıp çıktım arabadan. Derin bir nefes alıp markete doğru yürümeye başladığımda kafamı kaldırmamla bir şey fark ettim. Burası, burası... Orası mı?

Enseme iğne batması, bayılmam, onca işkence, bana izletilen o korkunç görüntüler, o adamın tekrar karşıma çıkması ve benim onu öldürmem hepsi zihnime dolmuştu bir anda. Markete doğru bir adım dahi atamazken gözümü de ayıramıyordum oradan. Elimi cebime atıp nerede olduğunu ezbere bildiğim telefonun acil arama kısmına bastım ve otomatik olarak Steven'ın aranmasını sağlayıp telefonu kulağıma yasladım. Ne kadar kendimi zorlasam da gözlerimi ancak bayıldığımı bildiğim yere kadar çekebildim.

Bir kere meşgule attığında kendimi çaresiz hissetmiştim, sanki yeniden bunlara maruz kalacak gibi. Elimi gayri ihtiyari enseme doğru götürdüğümde aynı anda oranın sızladığını da hissettim. Ezbere bildiğim yere tekrar dokundum. Bu sefer telefonu açtı.

"Papatyam?" Sesinin kısık gelmesinden anladığım kadarıyla bir seminerdeydi. Doğru ya, nasıl unuturum

"Steven, neredesin?" Sesimi ne kadar güçlü çıkarmaya çalışsam bile titrediğini ben de hissettim.

"Konuşmadayım ama çok az kaldı. Asıl sen neredesin? Sesin iyi gelmiyor." Bütün vücudumun titrediğini hissettim

"Ben, ben... Ben iyiyim sevgilim benim için endişelenmene gerek yok. Akşam geleceksin diye markete geldiğimde seni arayayım dedim bir şey isteyip istemediğini sormak için." En sonunda sesimin titremesine engel olduğumda konuşabilmiştim.

"Lexia, yemedim. Ne olduğunu anlat. Acil aramadan aramışsın bir de." Hafifçe gülümsememe engel olamadım.

"Gerçekten bir şey yok Steven. Sadece markete girmek zorundayım. Ayrıca orası daha kolay geldiğinden oraya bastım." Yalan söylüyorum, ben asla kolaylık olması için onu acil aramadan aramam ama son çırpınışlarımı gerçekleştiriyorum işte.

"Öyle olsun bakalım. Bir şey istemiyorum teşekkür ederim ama şimdi kapatmalıyım." Dediğinde kapatmıştı. İşte kaldım kendimle.

--YAZARDAN--

Steve telefonu kapattıktan sonra aceleyle Tony'i aradı ve Lexia'nın konumunu bulup kendisine göndermesini istedi. Ardından aceleyle içeri döndü ve görevini Sam'e devredip konuklara veda etti.

Eşyalarını toplayıp aceleyle salondan çıktıktan sonra Tony'den gelen mesaja baktı ve bu kadar hızlı olmasına karşın  hafifçe gülümsedi. Hızlıca motoruna bindiğinde telefon konuşmasının üzerinden yalnızca 6 dakika geçmişti. Hızlıca motorunu çalıştırdığında  bir yandan da endişesi sürüyordu. Ne oldu da Lexia onu hem titrek sesiyle hem de acil aramadan aramıştı. Hem de iki kere. Ona bir şey olduğu düşüncesiyle gaza biraz daha bastı ve trafikten makas atarak geçti ki yine çok kısa sürede oraya vardı. Konuşmalarının üzerinden nerdeyse 15 dakika geçti.

Oraya vardığında Lexia'yı arkasından görebiliyordu ama kadın ne hareket ediyordu ne de ses çıkarıyordu. Ama iyiydi, yani galiba. Steve sessizce motorundan indi ve sessizce ona arkadan yaklaşıp ona sarılıp yüzünü boynuna bastırıp boynunu öptü. O an da Lexia'nın ne denli kendini kastığını hissetti, sonra da o olduğunu anladığında ki kendini salmasını. Kafasını boynundan çekip nerede olduklarına baktığında neler olduğunu anlayabildi.

"Yoksa 15 dakikadır hiç buradan ayrılmadın mı?" Lexia kafasını aşağıya eğip, olumsuz şekilde salladı.

"Neden gelmemi istemedin de sadece bir şey isteyip istemediğimi sordun?" Lexia tepkisinde omzunu silktiğinde Steve kollarını ondan çekti ve onu kendine döndürdü. Ellerini yüzüne koyup yanaklarını okşadı.

"Hadi gel alışverişimizi yapalım." Lexia kafasını salladığımda hala daha tek kelime etmemişti. Ama Steve onun ne demek istediğini anlamıştı işte, ona ihtiyacı var. Lexia'yı elinden tuttu ve marketin içine soktu. Hızlıca alışverişlerini tamamladıklarında ikisi de hiç konuşmamıştı.

"Hem motor var hem araba nasıl yapalım?" Steve'in sorduğu soruyla Lexia kaşlarını çattı. Onunla beraber gitmek istiyordu. Steve'in elindeki poşetleri hızla kapıp koşarak arabaya gitti ve içine bıraktı.

"Friday eve git."

"Tamamd-" Lexia Friday'in cevabını beklemeden kapıyı çarptı ve ona geri döndü. Steve'i kendisini bekliyorken gördüğünde gülümseyip hızlıca yanına gitti.

____________________

532021 

Hello canlarım arada sırada sizi bu şekilde rahatsız etmeyi planlıyorum. Bazen böyle kısa bölümlerle bazen de upuzun bölümlerle. Ne dersiniz?

Love U

Mystic Mind/Steve Rogers ♡☆Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin