🌃52🌆

339 22 5
                                    

Gülümseyip ellerimi yüzüne koydum ve yanaklarını sıktım.

"Güzel yüzlüm, Merhaba hayatım." arkadan gülme sesi geldiğinde orada olduğunu bir anlığına unutmuş olduğum Adrian'a döndüm ve dil çıkardım. Steven elimi tuttuğunda yüzümün gülümsediğini hissettim. Benim değil, yüzümün.

"Hadi gidiyoruz." Bir yandan esneyip bir yandan onu takip ettim. Kapıdan çıktıktan sonra gördüğüm yerde yatan adama dikkatlice baktım. Demin bana yanlamaya çalışan adam, dövmüşler. Oh canıma da değsin. Birden durdum ve yürümemize izin vermedim.

"Ne oldu?"

"Sırtında çıkmak istiyorum." derin bir nefes verdiğini duydum ama görüntü çift ve bulanık olduğundan çok bir şey göremedim.

"Ama güzelim elbisen yukarı çıkar." kafamı eğip elbisemle baktım. Kısa bir elbise giyiyorum ve dediğinde haklı olabilir. Peki ne kadar umurumda? Çocuk gibi omuz silktim, dudaklarımı büzmeyi de ihmal etmedim. Hafifçe gülümsediğini görüyor muyum? Bilmem görüyor muyum?

"Sırtıma değil de kucağıma alsam seni? Ne dersin?" Gülümseyip ellerimi çırptım ve hazır olda bekledim. Hemen bir kolunu dizlerimin altından geçirdi, diğer kolunu da sırtıma koydu. Gülümseyip kafamı geri doğru attım ve ellerimi havaya kaldırdım. Bir şekilde yüzüme hava geliyordu ve bu zevkliydi. Birden aşağıya doğru inip bir yere oturtturuldum. Kaşlarımı çatarak etrafıma baktığımda arabanın içinde olduğumu gördüm ve yüzümü astım. Yan tarafa da Steven oturdu.

"Anahtarları ver bakalım." yüzünü öyle görünce sorarcasına baktı. Ben de omuz silktim. Vermeyeceğim.

"Ne oldu?"

"Hani beni kucağında taşıyacaktın." şok içinde bana baktı.

"Lexia 5 dakikadır yürüyoruz zaten." Bu sefer şok içinde ben ona baktım.

"5 dakika mı saniye mi?" gözlerini devirip bana baktığında istemeye istemeye arabanın anahtarını uzattım ona. Çalıştırıp sürmeye başladığında zamanın ne kadar hızlı geçtiğini düşünüyordum.

"Özür dilerim." Aniden söylediğim şeyle ben bile şaşırdım.

"Bugün öyle demek istemedim. Ben kimseyi senden, sizden daha fazla sevemezdim. Yemin ederim." hala yola bakıyordu, göz ucuyla bile bana bakmadı çünkü ya dediklerimin doğru olduğunu biliyor ya da bu sözler onu gerçekten kırdı. Kafamı cama yaslayıp ağzımı şapırdattım. Bu sesten nefret ediyor, bir kez daha şapırdattım ve gözlerimi kapattım. Yoruldum. Tümsekten hızla geçtiğimizde kafam sertçe cama çarptı ve benim de ağzımdan bir inleme kaçtı. 

"İyi misin?" Cevap veremedim. Başım zaten ağrıyordu şimdi de zonklamaya başlamıştı. Bugün ayın yirmi beşi, yüzümde oluşan ıslaklığı hissediyorum ama ağlamak istemiyorum ki. 'ara vermek' istediğini söyledi bana, daha doğrusu ayrılmak istediğini. Ara vermek hiçbir zaman bir daha birleşeceğiz demek olmadı. Elimdeki çantayı camın önüne doğru fırlattım, kollarımı birleştirip kucağıma doğru eğildim ve orada ağlamaya başladım. 

Neden ağlıyorum? Güçlü olmam gerekiyorken neden ağlıyorum? Duygularımı saklamakta iyi olduğumu iddia ederken şimdi neden ağlıyorum? Babam nerede? Onu istiyorum. Baba! O beni güçlü yapar. Nerede o? Ona ihtiyacım var. Onu görmem gerekiyor nerede o? Bugün ayın yirmi beşi doğru ya, o öldü. Aniden arabanın durduğunu hissettim ve bir elin sırtımda gezindiğini.

"Lexia, ne oldu?" Muhtemelen kızarmış olan gözlerimi ona döndürdüm. Bugün ayın yirmi beşi. Ne demişti bana? 'ara vermek istiyorum'

"Bugün ayın kaçı Steven? Hangi aydayız?" 

Mystic Mind/Steve Rogers ♡☆Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin