Kalkan ve kılıcı fırlatırken ne kadar terleyip yorulduğumu da farketmiştim. Günlük antrenmanımın çeyreği biterken arka cebimden büyüyü çıkarıp okudum. Antik Yunan kelimeleri duyan yaratıklar (ya da onlardan ne kaldıysa) hemen ayaklanıp kaçtılar. O korkunç görünümlü şeyler üstünde otoritem olmasına bayılıyordum.
Ses çıkmasa da burada olduğunun farkındaydım asla antrenmanımı kaçırmazdı.
"Ee nasıldı?"
"Her zamanki gibi."
"Dünyadaki en net insanı seçmemi isteseler, seni seçerdim"
Kıkırdamasını duydum ardından adım sesleri yaklaştı ve sonunda yüzünü görebildim. O küstah sırıtışı hep üstündeydi. Sanki sizi asla ciddiye almıyormuş ama hiç şakası da yokmuş gibi.
"Yanlış bir seçim olurdu."
"Biliyorum, bu yüzden dünyadaki en karmaşık insanı seçmemi isteseler yine seni seçerdim."
Sırıtışı kaybolmadan dibime geldi. Elleri kalçalarımın biraz üstünü bulunca ben de ellerimi ensesine koyup dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Şu çocuğu öpmeye bayılıyordum. Yavaşça benden ayrıldı.
"Seninle konuşmam gereken bir şey var prenses."
"Will bana şöyle seslenmeyi ne zaman keseceksin? Yoksa yılan çocuk hoşuna gider miydi?"
"Kesmeyi düşünmüyorum ilaveten hayır Sofi, gitmezdi."
Onu o konudan vurmamam gerektiğini sonuna kadar biliyordum. Onu gerçek haliyle ilk kez görüşümü hatırladım. Galiba 15 veya 16 yaşındaydım. Her zamanki gibi çalışıyorduk ve onu hazır olduğum konusunda sıkıştırınca olmadığımı çok fena kanıtlamıştı. Hergün gördüğüm adamın kocaman bir yılana dönüşüp bana saldırması ve onu püskürtemeyince kolumda kalan yara izini hatırladım. Ama o an unutamadığım en belirgin şey gözleriydi. O kadar parlak ve canlı bir yeşildi ki Will'in ne kadar kusursuz ve tehlikeli bir avcı olduğuna emin olmuştum.
Gerçek hayata dönünce elim yara izine gitti.
"Sana beni zorlama demiştim."
"Biliyorum ama ölebileceğimi bilmiyordum."
"Arada kontrolü kaybettiğimi biliyordun ama"
Sesinde acıma, üzüntü, pişmanlık veya herhangi bir duygu yoktu. Zaten o Will di. Zeus'un neredeyse her melezinin katiliydi. Baş düşmanıydı. Eh benim de tek dostumdu. Belki dosttan öteydi.
"Kesinlikle dosttan öte."
"Zihnimi okumayı kesmen için o bilekliğimi takmak zorundayım?"
Bıkkınlıkla sorduğum soru onu güldürdü.
"İnan yapabilseydin, yapmadan duramazdın prenses"
Ona bakıp abartılı bir şekilde göz devirdim.
"Benimle konuşman gereken bir şey var sanıyordum?"
"Var zaten"
Bir göz devirme daha.
Tam ağzımı açacaktım ki ellerini ağzımı kapattı. Bir anda beni çekiştirmeye başladı. Ne olduğunu anlamasam da ayak uydurdum çünkü o Will di. Taht odasının önüne gelince Hades'in içeride olduğuna adım gibi emindim. Ona kurtar beni temalı umut dolu bir bakış attım ama omuzlarını kaldırıp kapıyı açtı. Will tanrılardan özellikle Hera ve Zeus tan nefret ederken Hades'e saygıda kusur etmezdi ama sevmediğini de biliyordum.
Yavaş yavaş tahta doğru ilerlerken haklı çıkmama bir miktar üzülmüştüm. İyice yaklaşınca ikimizde eğildik. Hades'ten kalkın komutu gelince Will'den uzaklaştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Princess Of The Hell *Yunan Mitolojisi*
FanfictionBen Sofi. Yeraltının prensesi, Hades'in kızıyım. Yani bir zamanlar öyleydim. Kimi kandırıyorum ki Hiç olmadım. Ben Sofi. Gökyüzünün prensesi, Zeus'un kızıyım. Yani öyle olmam gerekiyordu. Kimi kandırıyorum ki Hiç olamayacağım. Fantastik #1 Yunanmi...