Kapının durmak bilmeden aralıksız çalınması sonucunda nihayet uyanma kararı aldım. Ayağa kalkınca topukluların hala ayağımda olduğunu unuttuğumdan, kalkar kalkmaz yere yapışmıştım. Küfrederek ayakkabıları bir yere fırlattım ve kapıya doğru yürüdüm. Açmadan aynadan yüzüme baktım. Saçımın azıcık dağılması dışında elbiseye kadar dün akşamkinin aynısıydım. Tüm gece kıpırdamadan yatabilmeme şükrederek kapıyı açınca, karşımda Percy'i gördüm ama şaşırmadım.
Beni görünce rahatlamayla derin bir nefes verdi.
"Sonunda be Sofi. Bir an kamptan kaçtın sandım."
İçeri girip kapıyı kapattı ve odanın ortasında, yatağa yakın bir yerde durdu.
"Ben hiçbir şeyden kaçmam Percy"
Düz suratım ve soğuk sesime bir günde bağışıklık kazanan Percy, istifini bozmadı. Beni baştan aşağı süzdü.
"Daha yeni uyanmana rağmen nasıl böyle güzel görünebiliyorsun?"
Ağzından yanlışlıkla çıktığını söyleyip telaşla konuyu değiştirmesini bekledim ama o inadına çok rahattı ve gözleri gözlerimden ayrılmadı. Pekala o halde.. Şaşırtma sırası bendeydi.
Bir adım atıp ona yaklaştım. Saçlarımı elimle topladım ve ona sırtımı döndüm. Aramızda bir adımlık mesafe vardı.
"Çıkarmama yardım eder misin?"
Göz ucuyla yüzüne baktım. Başarmıştım.
Bunu beklemediği çok belliydi. Kollarımın birini serbest bıraktım, elbiseden diğer kolumu kurtarınca bu sefer onunla saçımı tuttum. Parmakları gereksiz uzun ve fazla omuzlarıma dokunuyordu. İki kolum da elbiseden kurtulunca, kumaş parçasını göğüslerim üzerinde havlu tutar gibi tuttum. Yüzümü ona döndüm.
Perdelerin çekikliği sayesinde sabah da olsa ortam loştu. Bir adım daha atarak aramızdaki mesafeyi kapattım. Gözlerim, o güzel mavi gözlerini esir aldı ama ikimiz de ifadesizdik. Son bir adımla elbiseyi tutan kollarımı serbest bıraktım. Elbise yavaş yavaş ayaklarıma düşünce karşısında iç çamaşırlarıyla kaldığımı yeni idrak ettim ama umrumda değildi.
Yavaş yavaş geri adımladım ve makyaj masasından tarağı kaptım. Percy'nin elini tuttum ve onu yatağa çektim. Yatağın ortasına oturup arkama vurarak onu yanıma çağırdım. Arkama oturdu ve tarağı ona verdiğimde mesaj gayet netti. Yavaş yavaş saçımı taramaya başladı. Bacakları iki tarafımdaydı. Elimi dizinin üstüne koyunca kasıldı. Saate baktım ama okumayı hala bilmiyordum.
"Saat kaç?"
Uykulu bir sesle sorduğum soruya yavaş ve tatlı bir tonla cevap verdi.
"Yedi buçuk"
"Bu işlerden pek anlamam ama.."
Elinden tarağı alıp yavaşça yere fırlattım. Percy'nin sırtı yatak başlığına değiyordu. Ben de yavaş yavaş ona doğru sokuldum. Koca yatağımın başına yaslı, bacakları açık şekilde yatan o ve iki bacağının arasında göğsüne yaslanarak yatan ben, çok saçmaydı. Ellerini karnımın üstüne koyup birleştirdi. Ben de kafamı azıcık sağa sola yaparak yerimi sabitledim. Zaten uykulu ve biraz sarhoş olduğumdan kendimi tamamen teslim etmem birkaç saniye sürmüştü.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Gözlerimi açınca saçma bir rüya görmediğine emin oldum. Aynı pozisyonda yatıyorduk ve göğsünün yavaş yavaş kalkıp inmesi, Percy'nin de uyuduğuna işaretti. Yavaşça kalktım ve tahminlerimde haklı olduğumu anladım. Uyanıkken masum yüzü uyurken huzur doluydu amma bir an, gözlerini açıp kahvelerimi mavileriyle buluştursun istedim. Sanki duymuş gibi yüzünü buruşturunca hemen dolaba ilerledim. Kıyafet koyduğum alt çekmeceyle uğraşıyorken yatağın sesinden uyandığını anladım ve üstüme elime geçeni geçirdim.
Bir anda arkama dönünce gözlerinin vücudumda olduğunu gördüğümde, şaşırmadım, saklanmaya da çalışmadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Princess Of The Hell *Yunan Mitolojisi*
FanfictionBen Sofi. Yeraltının prensesi, Hades'in kızıyım. Yani bir zamanlar öyleydim. Kimi kandırıyorum ki Hiç olmadım. Ben Sofi. Gökyüzünün prensesi, Zeus'un kızıyım. Yani öyle olmam gerekiyordu. Kimi kandırıyorum ki Hiç olamayacağım. Fantastik #1 Yunanmi...