*17*

5.2K 346 34
                                    

Sertçe çarptığım kapı ile her şeyden habersiz odada bulunan annem yerinde sıçradı. Bana sırtı dönüktü. Elleri yavaşça belini buldu ve demirin demire sürtme sesini duydum. Hançerini çıkarıyordu.

"Anne.."

Tahmin ettiğim gibi kitlenip kalmıştı. Elini belinden çekmeden arkasını döndü. Hades niye geleceğimi haber vermemişti anlamadım. Yüzümün her tarafını gerçekliğimi kontrol etmek ister gibi inceledi.

Bok gibi göründüğümün farkındaydım. O güzel yakınlaşmadan sonra sarsılan toprak ve ani çıkan rüzgar -ki ben buna rüzgar demezdim çünkü koca ağaçların dallarını yerlere değdiriyordu-  izlendiğimiz ve ayrılmamız gerektiği gerçeğini yüzüme tokat gibi çarpmış ,biraz düzelen moralimi aniden tepetaklak etmişti.

Will sessizce küfür etmiş sonra
beni kolumdan tutmuştu. Gözlerimi kapatmamı istemiş, açtığımda kendimi taht odasının kapısında bulmuştum.

Yukarda bulunduktan sonra anlamıştım. Buranın havası gerçekten basıktı. Her yer simsiyahtı ve aşırı sessizdi. Şaşırtıcı şekilde nefes alış verişinizi duyamıyordunuz ama işkence gören ruhların çığlıkları kulaklarınızı tırmalamak istercesine hep ordaydı. Burada canlılık ve ona dair hiçbir şey yoktu.

Hades'in yanında hiç olmadığım kadar saygılı davranmıştım ama bu tahmin edeceğiniz üzere hiçbir işe yaramamıştı. Havada uçuşan tehditler ve an ve an yükselen sesi ile sessizce oturmuştum. Sadece beni salmasını bekliyordum. Uzun bir süre meclisteki şovumdan bahsedip sinirimi bozsa da ağzımı açıp bir şey dememiştim. Fakat ağzından çıkan şey ise beni yerime mıhlamıştı.

"Kim olduğunu hatırlayana kadar geri dönmen yasak! Şimdi odana git."

Ben de soluğu odamda almıştım.
Ona yalvarmamıştım, tek bir kelime bile etmemiştim ama çok kötü hissediyordum. Luke'un yanından odamı toplamaya dönerken yapılacağını öğrendiğim, gerginlik azalsın bahaneli tanrıların da katılacağı balo, O'nu görmek için bir şanstı.

Meclis dağılmadan önceki ilk ve tek bakışmamızdan beri aklım sürekli ondaydı. Kendimden bunun için nefret ediyor ama onu görmeyi çok istiyordum. Geri dönemeyeceğimi öğrendiğimde Luke, Percy, yarışma hiçbir şey ve hiçbir kimse umrumda olmamıştı.

Zeus dışında.

Şimdi ise yıllarımın geçtiği odada annemin dizlerine yatmış saçımı okşattırıyor, bir yandan ona yaşadıklarımı teker teker anlatıyordum. O ise bana -neredeyse- her anlattığım konu için kızıyordu. Tepkileri sayesinde kendime düşman olmamı sağlayan iç sesim 'Anneni hayal kırıklığına uğrattın' cümlesini zihnimde tekrarlayıp duruyordu.

Ona Zeus ile aramda geçen tek şeyi anlatmadım. O adama karşı anne kız beslediğimiz sonsuz sevgi bari annemin peşini bıraksındı.

Yani artık.

Biraz sonra bize katılan Persephone, annem ve ben o odada oturmuş dakikalarca belki saatlerce konuşmuştuk. Bana bebekliğimi ve çocukluğumun tanrılara şükür hatırlamadığım kısmını anlatmışlar gülmemi, biraz da utanmamı sağlamışlardı.

Annem güzel kahkahasını atarken böyle bir kadına bunları nasıl  yaşatabildiğini düşündüm ve Zeus'tan bir kere daha nefret ettim. Gözlerim dizime ellerini koyan Persephone'ye döndü. Muhtemelen taht odasında olan biten her şeyden haberdardı. Orayı ne kadar sevdiğimi de biliyor, aynı kaderi paylaştığımız için aklımı dağıtmaya çalışıyordu.

Dudaklarımı oynatarak ona teşekkür ettiğimde elini sorun yok dercesine sıktı ve yüzüne mükemmel bir tebessüm yerleştirdi. Yıllardır asaletine alışkın olmasam dibim düşebilirdi. Hades çok zevkli ama acımasız ve bir o kadar da salak bir adamdı ve ben bu güzel kadının burada mahsur kalmasına çok üzülüyordum.

The Princess Of The Hell    *Yunan Mitolojisi* Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin