Luke beni çekiştire çekiştire toplanma yeri olduğunu düşündüğüm binanın önüne götürdü. Eskiydi ve Yunan tarzında inşa edilmemişti. Herkes buraya koşuşturuyordu. Hades'in beni teslim ettiği sentor ağır adımlarla binanın önündeki yüksek yere çıktı.
"Melezlerim! Hepinizin bildiği üzere Savaş Tanrımız Ares'in doğum günü şerefine düzenlediğimiz etkinlikler başlıyor. Hepinizi okçuluk, bıçak fırlatma, yakın dövüş, takım çalışması gibi alanlarda derecelendirecek ve en iyinizi seçeceğiz."
Alkış koparken gözleri ben ve Percy'nin üstünde gezdi.
"Ah neredeyse unutuyordum. Sofi ve Percy özel olarak güçleriniz ile ilgili testlere de gireceksiniz. Hepinize başarılar tanrılar sizi korusun!"
Bir alkış daha koparken gözlerimi devirdim ve yanımdaki cüsseyi hatırlayınca Luke'a baktım. Onun yüzündeki bezgin ifadeyi sonra dillendirmeyi not edip ona bakmaya devam ederken bana döndü ve güldü. Daha çok yanındayım ve bir şey olursa seni kollarım gülüşüydü.
Ah Luke, keşke bir şey olsa seni benim kollamak zorunda kalacağımı bilseydin.
Herkes bir tarafa giderken onları takip ettik. Melezin içinde duracağı kırmızı bir daire çizilmiş, iki yanında üstleri ok dolu masalar ve karşıda hemen hemen her yönde üstüne hedefler asılmış ağaçlar vardı. Hedef daire şeklindeydi ve içine gidildikçe sayı büyüyordu. Yukarı bakınca perilerin elinde skor tahtasına benzer bir şey tuttuğunu gördüm. Bir anda patlayan ışık tanrıların geldiğine işaretti ama onları görmek istemiyordum. Sıranın arkasına geçtim ve beklemeye başladım. Okçuluk kısmı bu kadar sıkıcı ise diğerlerini tahmin bile edemiyordum.
Derken Luke çıktı. Yedi hedef vardı. Beşinin en ortasını tuttursa da altıncı ve yedinci de uzağa vurmuştu.
Ardından Percy çıktı. Luke'nin aksine hiçbirinde en ortaya vuramasa da hepsinde en ortanın bir altına vurdu. Bu skor olarak Luke'u bir puanla geçmesini sağladı.
Yüzündeki sırıtışla oku eline alan Leo, kırmızı dairenin içine girince bana baktı fakat ifadesizdi. Önüne döndü ve altı hedefin hepsinde de en ortaya vurdu ama yedincide kazanacağına o kadar emin attı ki ok, en büyük skorun altının altına düştü. Hatasına kızdıysa da belli etmedi. Şuanlık kamp birincisiydi ve öyle kalacağına neredeyse emindi.
Neredeyse.
Önümdeki sıraya bakınca sıranın bana gelmesine daha en az otuz kişi olduğunu gördüm. İnsanları yara yara dairenin oraya giderken bir andan da söyleniyordum.
"Sofi sıranı beklemek zorundas-"
İşe yaramayacağını bilse de beni durdurmayı deneyen Kheiron'u böldüm.
"Of kapa çeneni."
Oku elime aldım ve daireye geçtim. Yedi hedef vardı, ben de sekiz ok aldım. Arkadan Leo'nun kıkırtısı duyulunca derin bir nefes aldım ve seri olsa da emin bir şekilde yedi okun yedisini de hedefin en ortasına attığımda kamptan ses çıkmıyordu. 11 yıldır boşuna çalışmadığımı bildiğimdendi bu güvenim. Oku bırakmadan daire içinde Leo'ya baktım. Sırtım hedeflere, yüzüm melezlere dönüktü.
"Bu senin için sevgilim."
Göz kırptığımda Leo, şaşkın yüz ifadesiyle bana bakıyordu. Oku normal doğrultusuna döndürdüm ama kafam ondan ayrılmadı. Kalan son okum, en uzaktaki hedefin ortasına saplanan okumu ikiye böldü ve o da ortaya saplandı. Gözlerim üstünde olduğu için yüzünün adım adım düşmesini izleyebilmek, zevkti.
Bunu da Will öğretmişti. "Düşmanın acısından zevk al"
Hades'ten kaptığım o sırıtışı yüzüme yerleştirdim ve oku masaya bıraktım. Antik Yunan Olimpiyatlarında okçuların verdiği selamı verip çekildim. Melezlerin salak bakışları anlamadıklarını belirtse de Hades'e bakınca gördüğüm sırıtış, tanrıların anladığının kanıtıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Princess Of The Hell *Yunan Mitolojisi*
FanfictionBen Sofi. Yeraltının prensesi, Hades'in kızıyım. Yani bir zamanlar öyleydim. Kimi kandırıyorum ki Hiç olmadım. Ben Sofi. Gökyüzünün prensesi, Zeus'un kızıyım. Yani öyle olmam gerekiyordu. Kimi kandırıyorum ki Hiç olamayacağım. Fantastik #1 Yunanmi...