Gülerek nereden getirdiğini bilmediğim su şişesini uzattı.
"Al iç şunu"
Öksürmeye devam ederken verdiği suyu tek dikişte yarıladım. Sonunda kendime geldiğimde ona pis pis bakmaya başladım. Böyle bir şeyi öksürmeden nasıl içebiliyordu? İlaveten tadı yoktu ve boğazımı da yakmıştı. Ciğerlerimin sızlaması da cabasıydı.
"Bunu neden seviyorsun?"
Bir süre ifadesiz sigarayı dikizledi. Bir cevap bulamadığı belliydi. Yüzüme baktı.
"Bilmiyorum."
Zorlamadım. Her şeyin bir nedeni olması gerekmezdi. Nedensiz de sevebilirdi.
Uzatmadığımdan konu kapanmış, bir sessizlik ikimizi ele geçirmişti. Biraz sonra bozan taraf o oldu.
"Gerçekten iyi ok kullanıyorsun."
Tepkisiz kaldım. Teşekkür bile etmedim. Kibarlıktan sen de falan da demedim. Hiçbiri bana göre değildi. Fazla konuşmayı sevmezdim. Cevap alamayınca devam etti.
"Kimden öğrendin?"
İşte sormasını en son istediğim soruyu sormuştu. Ok kullanmayı Will'den öğrenmiştim ve şu anlık aklıma gelmesini istemiyordum fakat istemsizce yüzü zihnimde belirmişti. Derin bir nefes alıp belki kafamı dağıtır diye Luke'a baktım. Yüzü güzel bir çocuktu ve bana garip garip bakarak bir cevap bekliyordu. Ama Will'i konuşmak istemiyordum. Soruya soruyla yanıt verdim.
"Ya sen?"
Şaşırmadı ama yanlış konudan girmiştim galiba ki bir süre sessiz kalıp yere baktı.
"Babam"
"Hermes'in oğlu olduğuna emin misin peki?"
Ufak bir kahkaha attı. Gerçekten eğlendiği gözlerinin gülmesinden belliydi. Kafasını yerden kaldırdı ve gözleri, gözlerimde durdukça gülüşü kesildi, gözleri soldu. Sonra önüne döndü ve eliyle toprakla oynamaya başladı.
"Keşke olmasaydım"
O kadar sessiz fısıldadı ki duyduğumu bile bildiğinden şüpheliydim. Sonra gözleri yine gözlerimi buldu. Birkaç dakika öncesinin aksine kırgın bakıyordu. Babasıyla sorunu olmasına azıcık sevindim çünkü tek olmadığımı bilmek güzeldi. Gerçi bizim hikayemiz tamamiyle farklıydı ve benim babamın benden haberi bile yoktu.
Başımı omzuna koyduğumda sanki bunu bekliyormuş veya buna ihtiyacı varmış gibi kolunu omzuma atıp beni kendine çekti. Bir süre öylece ses çıkarmadan oturduk. Sessiz kaldıkça içim içimi yediğinden Luke'u keşfetmek istedim.
"Ondan neden nefret ediyorsun?"
Sorumu biraz rahatsız olarak sormuştum çünkü bir şeyin varlığını hissettim ve özel hayatı beni ilgilendirmezdi. Büyük ihtimalle Hermes buradaydı. Onu konuşturmaya devam etmek istedim ama kasılan vücudu, onun da hissettiğinin kanıtıydı.
"Çünkü umrunda değilim."
Mutluluktan uzak bir şekilde güldüm.
"Hangimiz öyleyiz ki?"
O da tebessüm edince devam ettim.
"Ama yinede hayatlarımızı azıcık umurlarında olmak için heba eden de biziz. Sanki sonsuz ömrümüz varmış gibi."
"Çoğunluk için haklısın fakat benim hikayemde bilmediğin şeyler var. Tıpkı senin hikayende benim bilmediklerim olduğu gibi.."
Biraz durdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Princess Of The Hell *Yunan Mitolojisi*
FanfictionBen Sofi. Yeraltının prensesi, Hades'in kızıyım. Yani bir zamanlar öyleydim. Kimi kandırıyorum ki Hiç olmadım. Ben Sofi. Gökyüzünün prensesi, Zeus'un kızıyım. Yani öyle olmam gerekiyordu. Kimi kandırıyorum ki Hiç olamayacağım. Fantastik #1 Yunanmi...