*3*

10.8K 650 117
                                    

Kuzenim olduğunu söyleyen çocuğa tuhaf tuhaf baktım. Babasına duyduğum nefret, onun canını tam burada almam için bana meydan okuyordu. Gardrop kapıya yakındı. Daha o ne olduğunu anlamadan elime geçeni alnının ortasına fırlatabilirdim. Derin bir nefes aldım ve şiddet dolu hayallerimi suya düşürüp sahte bir gülümseme takınarak kapıyı ardına kadar açtım.

İçeri girer girmez odayı incelemeye başlamıştı. Gözleri kısaca her yeri taradıktan sonra gardropta oyalandı. Kapağını kapatmayı unuttuğum için kendime lanet ettim ve çocuğu izlemeye devam ettim. Silahlarımı incelerken yüzündeki ifade şaşkınlıktan ziyade memnuniyetti. Belki de Percy dişime göre bir rakipti.

Varlığımı hatırlamış olacak ki bana döndü. Ellerini takımın pantolon cebine koydu. Beni kısaca süzdü.

"Böyle mi geleceksin?"

Üstümde ne olduğunu hatırlamak için bakmama gerek yoktu. Hep aynı şeyi giyerdim. Siyah kısa kollu, siyah pantolon ve siyah topuklu botlar.

Dik dik bakmayı kesip yüzüme yumuşak bir maske takındım. Elimden geldiğince şirin bir şekilde gülümsedim.

"Ah, tabikide hayır. Fakat beni birazcık beklemen gerekecek. Eğer istemezsen anlarım ve yolu kendim de bulabilirim"

Percy içten bir tebessüm gönderdi dudaklarına ve ellerini cebinden çıkarıp yatağın ucuna oturdu.

"Sorun yok, bekleyebilirim hem seninle tanışan ilk melez ben olmak istiyorum."

Yatağın diğer ucundan elbisemi alıp tuvalete girdim. Sesi net gelsin diye kapıyı tam kapatmamıştım.

"Niye ki? Benimle ilk tanışmak çok mu önemli?"

Bir yandan giyiniyor bir yandan dinliyordum.

"Hades yaklaşık 1 hafta önce senin haberini verdiğinden beri hepimiz seni bekliyoruz. Cinsiyetini bile bilmiyorduk hatta Hermes ve Ares melezleri kız erkek iddiasına bile girdi."

Gözlerimi devirdim. Mini dar ve hafif göğüs dekolteli siyah elbisemi ve topuklu ayakkabılarımı giydim. Koyu kahve ve düz saçlarımı salıp elimle taradım. Dudaklarımı ıslattım ve hafif renk versin diye dişledim. Sağ işaret parmağımda annemin verdiği yüzük ve kollarımda deri siyah bilekliklerimle hazırdım.

Arkamı döndüm ve aynadan nasıl göründüğüme baktım. Elbisenin açık sırtı sayesinde yara izim görünüyordu. Will'in gerçek yılan formunun beni duvara fırlatmasıyla oluşan bu kesik onun bana ilk ve en büyük hediyesiydi. Onlara hediye diyordu çünkü gördükçe ders çıkarmamı istiyordu. Aklıma onun siyah gözleri ve güzel yüzü gelince içim burkuldu.

Şimdiden özlemiştim.

Çocuğa cevap vermeyi unuttuğumu hatırladım ve daha fazla oyalanmadan tuvaletten çıktım. Onu bıraktığım yerde elinde oluşturduğu büyük su damlasıyla oynarken buldum.

Gardrop güzel seçenekti ama daha çok erkendi.

"Demek Poseidon'un oğlusun"

Sesimle irkilip başını kaldırdı ve damlanın yarısının yere döküldüğünü gördüm.

"Evet."

Beni kısaca cevaplarken diğer elini yere uzattı. Dökülen su yavaş kolundan yukarı tırmanınca ellerini birleştirdi ve tek parça olan su kütlesini komodinimde durduğunu yeni fark ettiğim saksının üstüne döktü.

"Hazırsan çıkalım mı? Herkes bizi bekliyordur."

"Bence abartıyorsun. İlaveten herkesten kastın ne? Kaç kişi bu kamp?"

"92 melez ve 12 tanrıdan bahsediyorum. İlaveten sentor gibi varlıklar da cabası. Kamp sınırları içinde su perileri falan da yaşıyor."

Onu başımla onaylayıp kapının önüne gittim. Tam Percy çıkınca kapıyı kapattım ve bir şey demesine vakit bırakmadan "Bir dakika!" diye bağırdım. Elbisede bıçak takacak yer olmadıgını hatırladığımda küfrettim ama aklıma Hades'in hediyesi gelince yüzüğü de diğer elimin işaret parmağına taktım ve koşar adım Percy'nin yanına gittim. Açıklama için ne diyeceğimi bilmeden ağzımı açmıştım ki gülümseyerek beni susturdu ve başıyla ileriyi gösterdi.

The Princess Of The Hell    *Yunan Mitolojisi* Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin