*43*

2.4K 174 55
                                    

"Hemen kaç buradan."

"Sen delirdin mi? Seni o şeyle tek bırakamam."

Sesi sona doğru yükselince yılandan tehdit dolu bir tıslama geldi. Bu yüzden hemen dibime girmiş ve fısıldayarak bağırmanın kitabını yazmış Luke'a dönüp kendimden emin ve sert bir bakış attım.

"Git diyorum. Bana zarar veremez."

Cümlem kesinlik içermesine rağmen sadece olumlu bir tahmindi. Hatta şu an içinde bulunabileceğim en optimistik senaryoydu.

"Seni tek hamlede mahveder Sofi. Onu en iyi senin bilmen gerek. Tek başına hiçbir şansın yok."

Haklıydı ama şöyle bir gerçek vardı ki yanımda kalması kaderimizi değiştirmezdi.

İkimizin de şansı yoktu.

Yine de bu düşüncemi sesli dile getirmedim.

"Biliyorum ama tek olmayacağım. Git ve herkesi kampın buraya en uzak sığınağına götür. Güvende olduklarından emin ol. Bizimkileri de diğerleri ile birlikte kalmaya ikna et. Fakat daha önemlisi, Percy'i bul ve ona ihtiyacım olduğunu söyle. Eğer korkmuyorsa yanıma gelsin.."

Hala bizden uzakta duran, sanki en ufak bir hareketimizi bekleyen, en az on katlı bir apartman kadar yüksek yılana baktım ve Luke'a geri döndüm.

"Gelmezse de onu suçlayamayacağımı söyle."

İtiraz etmek için ağzını açtı ama hile yaparak, onu susturmanın en pratik yolunu kullanıp ellerimizi kenetledim. Fiziksel temasımız üzerine irkildi, ben de sakinleşmesi için güven verici bir gülümseme gönderdim.

"Git hadi."

İçine sinmediği belliydi. Zihninde seçeneklerinin muhakemesini yapıyordu ve ben terazinin ağır basan tarafını biliyordum. Son bir kez bir bana bir de yılana baktı ve emin adımlarla, sırtını dönmeden  yavaş yavaş ikimizden de uzaklaştı. Kaplumbağa hızında yürüyordu ama yılanın görüş açısından çıkar çıkmaz bir çita gibi koşacağını da tahmin edebiliyordum.

Kocaman meydanda Will ile yalnız kalınca derin bir nefes aldım ve yılanlar duyguyu hissedebiliyor muydu hatırlamaya çalıştım. Cevap ne olursa olsun sakin olmam gerekti çünkü karşımdaki manzara ne kadar korkunç olursa olsun bu canavar bedeninin altında yatan, kontrolün asıl sahibi Will'di.

Ve o bana zarar vermezdi.

Fakat unuttuğum ya da unutmak istediğim bir gerçek daha vardı o da şuydu ki..

Ben de ona zarar veremezdim.

Şu ana kadar karşılaştığım hiçbir düşmanımı canlı bırakmamıştım. Öldürmekten, hak eden kişileri öldürmekten asla gocunmayan biriydim ve affedip aynı darbeyi tekrar yeme gafletine asla düşmezdim.

Annesi tarafından bir kukla gibi oynatıldığını, özünde sadece benim gibi bir çocuk olduğunu bilmeme rağmen Elena'yı öldürme nedenim de buydu. Ona ikinci bir şans versem bulduğu ilk fırsatta sırtıma hançeri saplardı çünkü itaatsizlik onun içine işlemişti.

İnsanlar değişmezdi.

Ne yapmam gerek bilmiyordum.

Will'e ölümcül bir zarar vermeden onun kontrolü eline yeniden almasını bir şekilde sağlamam gerekti.

Ona yılana dönüşmenin nasıl hissettirdiğini sorduğumda verdiği tepkiyi ve cevabı hatırlıyordum. Yüzü buruşmuş, gözleri benim dışımda her yere odaklanmıştı. Utanıyor gibi bir hali vardı. "Her şeyi bir sis tabakası ardından izlemek gibi. Sanki beni bir sandalyeye oturtup elimi kolumu bağlıyorlar ve yapabildiğim tek şey yılanın yaptıklarını izleyip çok ileri gitmesin diye dua etmek oluyor." demişti ve konuyu hemen değiştirmişti.

The Princess Of The Hell    *Yunan Mitolojisi* Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin