~Sofi~
"Prenses?"
Sırtım hala ona dönük olduğundan şu an yüzündeki ifadeyi göremiyordum ama tahmin etmemi isteseler, eğlenen ifadesinin yüzünde olduğunu söylerdim. Kaçacak yerim yoktu, onunla uzun süredir ne yüz yüze gelmiştim, ne sesini duymuştum. Bu karşılaşmamız ise zamansız ama gerekliydi.
Kapının kapanması ve bana doğru attığı adımların sesini duyunca yavaşça ona döndüm ve özlem dolu ruhum sayesinde istemsizce onu incelemeye başladım. On dokuz yıldır alışık olduğum tarzda, tek renk giyinmişti. Siyah kıyafetine uygun gözlerindeki ateş, duruyordu. Tahmin ettiğim gibi munzur bir ifadesi vardı ve her şey normal gibi görünüyordu ama elinden damladığını gördüğüm kan ile nefes almayı kestiğimde, ortam, düşen damlaları duymamı mümkün kılacak kadar sessizleşmişti.
"Will.."
Nereye baktığımı fark edince ellerini arkasında birleştirdi.
"O kimin kanı?"
Cevap vermek yerine sadece gözlerimin içine bakması iyiye işaret değildi. Anında aklıma dolan korkunç senaryolardan biri bile gerçekleşmişse, işimiz yaş demekti. En korktuğum ihtimal bunun Zeus'la alakalı olmasıydı. Hades, Zeus ve Will aynı anda yeraltındalardı ve aynı dört duvar arasında kalmışlarsa, bunu kaçırdım diye üzülürdüm ama o anda oradan çok uzaktaydım diye sevinmem gerekirdi. Üçünün bir arada olması, çok riskliydi.
"Hayır, Zeus'u görmedim bile."
Zihnimi okuyarak beni, tüm bunları sesli dile getirme zahmetinden kurtarması, bu yeteneğinin en sevdiğim yönüydü.
"Madem cevap ver bana. Kimin kanı bu?"
"Önemsiz kişilerin."
Sinirle nefes verdim çünkü tek yaptığı kaçamak cevaplar verip, konuyu daha iyisiyle değiştirene kadar beni oyalamaktı. Dik dik yüzüne bakmaya başladığımda bir an gardını düşürdüğünü gördüm ve zaten hemen sonrasında konuşmaya başladı.
"Dediğim gibi, Sofi. Önemli değil. Birkaç kişinin hakkımda ileri geri konuştuğunu duydum. Cezalandırılmaları gerekiyordu, ben de öyle yaptım."
Şu an yalan söylüyor olsa bile, bunu anlayamazdım. Will'in Olimpos'tan atılma nedenini öğrendiğimden beri onunla ilgili bildiğim her şeyi iki kere düşünmeye başlamıştım. Önceden olsa anında gözü kapalı inanacağım olaylara kanıt arıyor, belki de en başından beri yapmam gereken şeyi yapıyordum. Ne kadar düzeltmeye çalışsam da kırılan güvenim, önümüzdeki en büyük engel olacağa benziyordu.
"Prenses.."
Düşünürken yere odaklanmış bakışlarımı kaldırdığımda yüzüme ve bedenime oldukça yakın duran Will, yavaşça elleriyle ellerimi tuttu ve birbirine kenetli ellerimizden biri dudaklarına götürüp, elimin üstünü yavaşça öptü.
O bunu yaparken midemde uçuşmayan kelebek, tepinmeyen öküz kalmamıştı. Yine de elimi çekmedim ve ne yapacağını hiç kestiremediğimden usulca onu izlemeye devam ettim. Yumuşak, kısacık ve görmeden hissetmeyeceğim öpücükleri vakit kaybetmeden, saniye aralarla ellerimin üstünü ve kollarımı buluyordu.
Nasıldır bilinmez tepkisiz kalmayı beceriyordum. Bunun onu çok rahatsız ettiğini biliyordum çünkü klasik Will, tepkilerimden zevk alırdı.
"Sofi, her şeyi yap.. ama bunu değil. Bana diğer herkesmişim gibi davranmayı kes. Bana bakarken parlayan gözlerini özlüyorum, beni delirtecek kadar müstehcen düşüncelerini, komik olmasa bile, şakalarımdan sonra yüzünü bulan gülümsemeyi, sadece ben etrafındayken kullandığın mimiklerini, bana özel oluşunu özlüyorum. Her şeyimizi özlüyorum. Bunu mahvetmem ve seni bu kadar kötü etkilediğini görmem, canımı çok sıkıyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Princess Of The Hell *Yunan Mitolojisi*
FanfictionBen Sofi. Yeraltının prensesi, Hades'in kızıyım. Yani bir zamanlar öyleydim. Kimi kandırıyorum ki Hiç olmadım. Ben Sofi. Gökyüzünün prensesi, Zeus'un kızıyım. Yani öyle olmam gerekiyordu. Kimi kandırıyorum ki Hiç olamayacağım. Fantastik #1 Yunanmi...