Multi: Sofi'nin Elbisesi
Siyah elbisemin sırt kısmını eski banyomdakinin aksine daha geniş aynada rahatça düzelttim ve banyodan ayrıldım. Her yerinden tül çıkan elbisemin eteklerine basmamaya çalışarak yavaş yavaş yürüdüm ve güç bela yatağımın tam karşısındaki aynalı masaya usturuplu bir şekilde oturdum.
Duştan sonra ördüğüm için dalgalı olan kahverengi saçlarıma tarak sürmek yerine kabarmasını engellemek için elimle şekil vermeye çalıştım ve başarılı olduğumu düşündüğüm için makyaj işine başlama kararı aldım. Masanın üstü gerçekten ne işe yaradıklarını bilmediğim büyük küçük, renkli şişeler ile doluydu. Hepsini hayatımda ilk defa gördüğümden ve daha önce kullanma gereği duymadığımdan her boy şişeye bakmaya devam ettim ve kaç kaç nereye kadar diyerek birini elime alıp kapağını açtım ve kokladım.
Ciğerlerime dolan keskin koku ile öksürmeye başlamam hemen hemen aynı anda oldu. Bir refleksle elimdeki şişeyi fırlattım ve cam kırılıp içindeki sıvı parkeye dökülünce her yer saniyeler içinde burnuma gelenin aksine güzel kokmaya başladı. Fakat koku bir anda öyle ağır geldi ki başımın ağrısı ve genzimdeki yanma ile en yakın camı açıp adeta ona yapıştım.
Bu işten kendi başıma sıyrılamayacağım aşikardı. Kızlardan birinin kulübesine gitmek için bu elbiseyi çıkarırsam, geri giyememekten korkuyordum ayrıca çok da üşeniyordum. Ben de yapabileceğim en mantıklı şeyi yaptım. Masayı da makyajı da boşvererek kampın daha arka taraflarına dönük olduğundan önünden kimsenin geçmediği pencerenin önüne bir sandalye çektim ve dışarıyı izlemeye başladım. Bizimkilerden biri beni almak için gelince ondan yardım istemeyi de not ettim.
Tabi.. gelirlerse.
Aniden firar etmiş ve kampa saatler önce gelmiştim. 2 gündür benden en ufak bir haber almamışlardı, doğal olarak da kızgınlardı. Onlara haber verecek vakit ve uygun bir mazeret bulamadığımdan beni soru yağmuruna tuttuklarında bir şeyler gevelemiştim. Onlar da yalan söyleyip onlara hala 'onların istediği kadar' güvenmediğim için daha çok kızmış ve tripli bir şekilde yanımdan ayrılmışlardı.
Moralimin bozuk olduğu ve buna birçok şeyin sebebiyet verdiği doğruydu ama beni asıl huzursuz eden, diğer seferler yaptığım gibi herkese yalan söylerken, ona olayı tam haliyle anlatmak için Luke'a döndüğümde, kapıdan çıkan ilk kişinin o olduğunu görmemdi.
Benden kaçıyor oluşunu asla yadırgamıyordum ama böyle garip bir durumda olmamız da asla hoşuma gitmiyordu. Fakat, bana ne kadar soğuk yaparsa yapsın, Luke, ondan bu kadar kolay bir şekilde vazgeçeceğimi düşünüyorsa, beni gerçekten tanımamış demekti.
Sıkıntıyla nefes verdim ve dışardaki manzaraya odaklanmayı denedim.
Yemyeşil ağaç ve çimenler birkaç çalılık ve çiçeğin de eşliğinde parlak ve en tepedeki güneşle birlik olmuş, insanların içlerini ısıtmak ister gibi etrafa huzur yayıyorlardı. Etrafta hayvan yoktu, bu açıdan melezler de görülmüyordu ama gözlerim önünde sonunda alışkın olduğu göl manzarasını aradığında, yerine bulduğu hüsranla moralim bir kere daha bozuldu.
Kampa döndüğüm an beni gören ilk melez tarafından Kheiron'un yanına çağrılmış, saatlerdir arandığımı öğrenmiş ve odamdaki dağınıklık ile ilgili uzun bir sorguya çekilmiştim. Belki bir bildiği vardır diye olayları hiçbir şeyi saklamadan anlatmıştım ki zaten Will'i kampa sokmam dışında saklanacak bir şey yapmamıştım. O da bu konuyla bizzat ilgileneceğini söyleyip beni kulübemden çıkarıp şimdi bulunduğum, diğerine nispeten hem uçurum hem çocukların kulübelerine daha uzak ama Zeus ağacı ve Büyük Ev'e daha yakın kulübeye yerleştirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Princess Of The Hell *Yunan Mitolojisi*
FanfictionBen Sofi. Yeraltının prensesi, Hades'in kızıyım. Yani bir zamanlar öyleydim. Kimi kandırıyorum ki Hiç olmadım. Ben Sofi. Gökyüzünün prensesi, Zeus'un kızıyım. Yani öyle olmam gerekiyordu. Kimi kandırıyorum ki Hiç olamayacağım. Fantastik #1 Yunanmi...